ÜYE GİRİŞİ ÜYE OLMAK İÇİN ALTTAKİ LİNK İ TIKLA

SEYİTGAZİ

ESKİŞEHİR İLİ SEYİTGAZİ İLÇESİ
SEYİTGAZİ İLÇE TANITIM
seyitgazi
eskişehir seyitgazi
seyitgazi eskişehir
SEYİTGAZİ İLÇE TARİH
Bölgedeki ilk yerleşim MÖ 4 bin yılına kadar uzanıyor. Eski ve orta tunç çağlarını yaşayan bölge MÖ 15. yüzyılda Hitit etkisine girmiş
MÖ 1200 lü yıllarda bölgeye gelen Frigler Eskişehir civarında güçlü bir krallık kurmuşlardır. Ancak MÖ 8. yüzyılda da Anadolu'da önemli bir güç haline gelen Lidyalıların baskısı ve arka arkaya gerçekleşen Asur akınları ile güçsüzleşen Frig krallığı Kafkaslardan gelen Kimmerlerin istilası üzerine yıkılmıştır. Bölge MÖ 546 da Pers istilasına dek Lidya egemenliği altında kalmıştır.MÖ 331 de Makedonya kralı Büyük İskender'in istilası ile başlayan Helenistik krallıklar döneminde MÖ 3 yüzyılda da Galatlar bölgeye yerleşmişler ve batı Anadolu'da güçlü bir iktidara sahip olan Bergama krallığı ile çatışmışlardır.MÖ 189 da Bergama krallığı'nın vasiyet yolu ile Roma'ya devrinden sonra Anadolu'da Roma egemenliği başlamıştır. Seyitgazi "Nacolea" adı ile Roma - Bizans döneminde önemli bir karakol haline gelmiştir. MS 395 ten sonra doğu Roma (Bizans) elinde kalan yörede birçok Bizans kenti kurulmuştur. O dönemde “Roma Conventus listelerinde Nacolea'nın adı geçmektedir.
Yönetsel bir örgütlenme olan 'Conventus'lara bölünme zamanla unutulmuş, kentler vergi toplayan bir vergi memuruna bağlı olan birliklere bağlanmışlardır. Nacolea da böyle bir birliğin başında bulunmuş ve burada "Exactor Reipublicae Nacoliensium" adını alan yüksek bir vergi memuru oturmuştur. 2.yüzyılın ortasında Kayzer T. Aelius Antoninus zamanında bu görevi T. Aelius Niger yapmaktadır. Adı Docimion mermerinden büyük bir blok üzerindeki bir yazıtta geçmektedir. Onun sülalesinden P. Aelius Claudianus Niger de daha sonra bu görevi yürütmüştür. Seyitgazi'de bulunan iki yazıtta vatandaşlarının, yaptığı işler dolayısıyla kendisine teşekkür ettiği yazılıdır.
Bu, onun çok sevildiğinin bir kanıtı olarak görülmekte, aynı zamanda çevresinin genişliği hakkında da bir kanıt oluşturmaktadır. Yazıtlarda "Prymnessos" kalesinin de sözü edilmektedir. Nacolea, Orkistos ve Midas gibi eski Frigya'nın önemli merkezlerinden daha çok önem kazanmış ve Orkistos (bugünkü Alikel ya da Alikyan yaylası) Nacolea tarafından vergiye bağlanmıştır. Orkistos, orada bulunan bir yazıta göre, Küçük Asya ticaretinde önemli bir yer tutmaktadır ve dört ticaret yolunun üstünde bulunmaktadır. Ancak, daha sonra Pessinus ve Orkistos'tan geçip Midas kentine varan Gordion ordu yolu önemini kaybetmiştir. Baş ticaret yolu Dorylaion'dan Nacolea'ya geçip, oradan iki değişik koldan güneyde
Apameia (Dinar) ve Akdeniz'e ulaşmıştır. Yukarıda değindiğimiz gibi, Nacolea'nın önem kazanması ve eski ünlü kent Orkistos'un vergiye bağlanması ile bu iki kent arasında pek çok anlaşmazlık olduğunu tarih kaynaklarından anlıyoruz. Nacolea bu yükselme çağında sınırlarını güneyde Amorium (Emirdağ) ve doğuda Galatia sınırına kadar genişletmiştir. Ancak, Orkistos'la aralarındaki anlaşmazlık ve kıskançlığı önlemek amacıyla daha sonra 331'de Orkistos da "Civitas" (site) düzeyine yükseltilmiştir. Diocletian zamanında, Roma İmparatorluğu yeniden örgütlendiği sırada Frigya iki büyük bölgeye ayrılmıştır: "Phrygia Prima" ve "Phrygia Secunda". Bu bölgelere 4.yüzyıldan itibaren de "Phrygia Pacotina" ve "Phrygia Salutaris" adları verilmiştir.* Nacolea da "Phrygia Salutaris" içindedir. Nacolea'da bu çağda bir efeb (on sekiz yirmi yaş arasında delikanlılar okulu) vardır. -Phrygia Prima: Birinci Frigya (Batı taraf) -Phrygia Secunda: İkinci Frigya (Doğu taraf)
 -Phrygia Pacatina: Barıştırılmış Frigya -Phrygia Salutoris: Sağlıklı Frigya YN. Kentin tanrıları, Herakles, Kibele, Zeus Bronton, Artemis tanrı ve tanrıçalarıdır. Nacolea Roma döneminde sürekli yükselmesiyle yörede önemli bir rol oynamış, kent isyanına da sahne olmuştur. Hıristiyanlık ve mezhep ayrılıkları çatışmalarda önemli yer tutmuştur. Tarihçiler Roma İmparatoru Julian Apostata' (Dönme İulianus)un 361'de Pers seferine çıkmak üzere Antiocheia (Antakya)'ya giderken Nacolea'da bir süre kaldığından da söz ederler. 366'da, Kayzer Valens'e karşı isyan eden Procopius da bu kent yakınında yakalanır ve öldürülür. Arcadius zamanında (395-408) ise Nacolea'daki Tribigild kumandasındaki
Got garnizonu karışıklıklar çıkarır ve Nacolea'yı eline geçirir. İmparatorluğun ikiye ayrılışıyla (395) Bizans toprakları içinde kalan Nacolea, aynı adla anılmaya devam etmiş, kalesi de onarılmıştır. Mesih kalesi olarak da tanınan bu yer çevresinde, Arapların Anadolu seferleri nedeniyle Bizanslılarla İslâm orduları arasında uzun süreli savaşlar olmuştur (718-740). M.S. 740 yıllarında bölgeye yapılan Arap akınları sırasında İslam kahramanlarından Seyyid Battal Gazi şehit olmuştur Nacolea'nın bu dönemiyle ilgili olarak da Karl Wulzinger şunları yazmaktadır:"Eski tanrıların düşüşüyle koşut olarak Nacolea nın da itibarı düşmüş ve nüfuzu azalmıştır.
 Tarihi kayıtlara göre o dönemde Symnada [Afyon/Şuhut] büyük şehrinin idaresi altına girmiş, sekizinci yüzyılın sonlarına doğru ise yeniden metropolis [büyükşehir] unvanını almıştır. O dönemde Nacolea bir piskopos'un [gözetmen, yöredeki kiliselerin önderi ] makam yeriydi. M.S. 362 dolaylarında ise şehrin öneminin daha da arttığı anlaşılmaktadır. Çünkü o yılla ilgili bir kayda göre Achaillas adlı bir kişi Nacolea'da başpiskoposluk [baş gözetmen, piskopos'un üst makamı N.] görevine getirilmiştir. Nacolea şehrine ait iki piskopos'un daha isimlerini kilise toplantılarının kayıtlarında görüyoruz. Bunlardan Basilius adlı piskopos Chalcedon
[İstanbul/Kadıköy] toplantısına katılmış (M.S. 451), Photius adlı piskopos ise Konstantinopolis [İstanbul] toplantısında Nacolea'yı temsil etmiştir. Nacolea'da doğmuş olan Theodotus adlı kişi ise hem kentte piskoposluk yapmış, hem de çok büyük itibar taşıyan Konstantinopolis [İstanbul] patriarchlık (Ortodoks kilisesinin en üst makamı) patriklik makamına getirilmiştir. Hem Theodotus'un, hem de Nacolea'da piskoposluk yapmış Constantin'in birer gayretli ikonoklast olduklarını da tarihi kayıtlardan öğreniyoruz. IX. yüzyıldan sonra ise Nacolea adına artık rastlamıyoruz. Savaşçı Selçuklular, Süleyman adlı komutanın yönetimi altında inanılmaz bir hızla Bizans İmparatorluğu eyaletlerine girerek 1074'de Frigya'nın batı sınırlarına kadar ilerlemişlerdir. Dahası, 1084'de İkonium [Konya], Selçuklu'lar devletinin Rum eyaletindeki yerleşme merkezi olmuştur. Bu dönemde Nacolea da Danışmentliler ile Selçuklu boyları tarafından fethedilmiştir.
 Evliya [Çelebi] bu olayın tarihini H.476 (M.S. 1083-1084) olarak belirtmiştir. Şehir, fetih olayından dolayı çok zarar görmüş ve önemini tamamen yitirmiştir. Tüm Haçlı seferlerinin buradan geçtiği söylenemezse de I Haçlı Seferi'nde Dorlaeum [Eskişehir] savaşından sonra Haçlı orduları büyük bir olasılıkla harabe haline gelmiş ve terkedilmiş Nacolea'dan geçmişlerdir. Müslüman egemenliği altına giren şehrin yeniden harabelerden dirildiğini ve Seyitgazi adını alarak tarihi görkemine kavuştuğunu dolu Dresden [Almanya'da bir şehir] nüshasından öğreniyoruz. Her ne kadar Fleischer adlı araştırmacı haksız bir anlatımla buranın tarih bilimi bakımından hiçbir değeri olmadığını savunmuşsa da olaylar onu doğrulamamaktadır." Selçukluların Anadolu'ya yayılmasıyla önce 70-80 ailelik bir Türkmen aşireti buraya yerleştirilmiş ve burası da
"TÜRKMEN KÖYÜ" olarak kayıtlara geçmiştir. Seyyid Battal Gazi'nin mezarının Ümmühan Hatun tarafından buldurularak bugünkü türbe ve mescidin yaptırılmasından sonra ise köy, SEYİTGAZİ adını almıştır (1207-1208). 11 yüzyılda Anadolu'ya yayılmaya başlayan Selçuklu Türkleri 1182 de bölgede egemen olmuşlardır.Beylikler döneminde Osmanlı ve Karamanoğulları denetiminde olan Seyitgazi 1.Murat zamanında son kez Osmanlı topraklarına katılmıştır. Osmanlı Devleti'nin sınırları içine 1336'da alınan Seyitgazi'ye yeni yerleşimler devam etmiş, adı da giderek yaygınlaşmıştır. İstanbul-Bağdat-Hicaz yolu üzerindeki başlıca konaklama (menzil) yerlerinden biri olan Seyitgazi'nin, Osmanlılar döneminde önemi daha da artmış, II. Bayezid zamanında ise külliye'ye yeni ekler yapılarak devamlı bakıma alınmıştır. Bu dönem yerleşimleriyle ilgili olarak
 Halime Doğru şunları yazmaktadır: "Seyitgazi, öteki kazalara oranla sipahi yeri olarak küçük bir kazadır. Kanuni Sultan Süleyman 1533 - 1536 Irak Seferine giderken ordu Seyitgazi’de konaklar ve Matrakçı Nasuh, Seyitgazi’nın minyatürünü resmeder. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde (17. yüzyıl ortaları) Seyitgazi hakkında şu bilgiler geçer: ‘Burada Seyyid Battal Gazi de gömülüdür. Rum harblerinde şehit olmuştur... Hacı Bektaş Veli’nin onayı ile bin adet ev halkı iskan edilerek, büyütülmüştür... Kanuni devrinde burada bulunan 8 köy, 12 konar göçer, 1 yerleşik aşiretin toplam 41.069 akçe hasılı vardı. II.Selim zamanında köy sayısı 13'e çıkmış, konar göçer cemaat sayısı da 617 olmuştur. Cemaat-ı-yürükan-ı Eyne Hoca'nın her iki tarihte de yerleşik olduğu görülmektedir. 1571 yılında ise Seyitgazi kazasının 39176 akçelik hasılının 25.900 akçesi Anadolu kadı askerinin zeametine ilave edilmiştir. Geri kalanlar da Seyitgazi sipahisine bırakılmıştır.
1530'da 480 olan konar göçerlerin hane sayısı II.Selim zamanında 1008'e yükselmiştir. Buna rağmen hasılda bir düşüş olmuştur (39176 akçe). Daha önce de belirtildiği gibi Otarlu, Hassanlu, Kara İlyaslı dışında kışlağa tekrar gelen cemaat olmamıştır. Yürük cemaati olan Eyne Hoca ise Kanuni devrinden beri yerleşik hayata geçmiştir. Fakat aşiretler arasında yazıldığına bakılırsa henüz yerleşik köy olarak görülmüyordu. Seyitgazi yöresi daha Selçuklular zamanından beri konar göçerlerin geldiği bir coğrafi bölge idi. Seyitgazi'nin yakınında bulunan Sancak* ve Selçuk köyleri bu dönemde gelip yerleşen, aynı adı taşıyan cemaatler tarafından kurulmuş olan yerleşim birimleridir. 1530'da II.Selim'in padişahlığı zamanında Seyitgazi'de konaklayan Hassanlular, Dulkadir oymaklarına bağlı bir cemaatti, XVI. Yüzyılın sonunda Seyitgazi'ye gelen kalabalık (89 hane). Karakeçililerle ortak hareket eden bu cemaat, XIX. Yüzyılda Eskişehir civarına iskân edilmiştir.
Seyitgazi'de yaylayan en kalabalık oymak ise Mamalı Türkmen oymağı ve ona bağlı cemaatlerdi. Bunlar Kızılöz, Gölüler, Yoralıca ve Gödeler cemaatleri idi. Ömerli cemaati ise Boz uluslu Türkmenlerine bağlı idi. 1530'da Seyitgazi'de kaza geliri: Cemaat 12 Kurra 8 Mezaria 1 Hane 504 Mücerret 20 Sipahi ve Sipahizade24 Derbentçi 8 HASIL 41.069 akçedir Sancak adı günümüzde Seyitgazi yakınındaki "Sancar" köyünün adını çağrıştırmaktadır. YN.7 XVI. yüzyılın ilk yarısında yaklaşık 15 bin nüfuslu bir kaza merkezi olan Seyitgazi'ye, Padişah IV. Murat'ın Revan seferi sırasında bir de kervansaray yaptırılmıştır (1635). XVII. yüzyıl boyunca adından pek söz edilmeyen Seyitgazi, zamanla sönükleşmiş, 1892'de tekrar nahiye yapılmıştır.” Karl Wulzinger'in anılarında ise Seyitgazi'den şöyle söz edilmektedir: "Eski zamanlarda Dorylaeum adını taşıyan Eskişehir'de şu anda İstanbul'dan gelen demiryolu ikiye ayrılır. Bunlardan kuzey hattı Ankara'ya, güney hattı ise Konya üzerinden uzaklardaki Bağdat'a gider. Eski kervan yolu ise onların arasından ağaçsız
bir yüksek ovadan geçerek güneye Seyitgazi'ye iner. Kışın geçit vermeyen bu 40 km'lik yol, elverişli hava koşullarında güçlü atların çektiği arabalarla eğer yük de fazla ağır değilse yaklaşık 8 saatte katedilir. Yolun sonuna doğru Seyit Suyu'nun geniş deresiyle karşılaşılır. Bu geniş vadinin eski zamanlardaki adı Parthenais ovasıdır. Güneydeki tepelerden ufak bir çay, virajlarla kıvrılarak gelir. Bu akarsuyun kaynaklandığı kara ormanlı dağlar arasında Friglerin eski ünlü nekropollerinin bulunduğu bilinmektedir. Seyit Suyu ovada sıralanmış söğütler arasından ağır ağır akarak kuzeydeki geniş bozkıra ulaşır. Seyitgazi kasabası da vadinin batı yamacındaki tenha ve kaygan bir derenin ağzında ünlü külliye tepesinin eteğinde kurulmuştur. Külliyenin ince şirin bacaları ve kulecikleri göğe yükselirken güneşin ışığı küçüklü büyüklü kubbelerde oynaşır ve külliyenin aşağı yukarı penceresiz kara duvarları gizemli bir duruşla doğaya direnir gibidir. Kasaba 500 haneli yerleşimiyle uzaktan oldukça kalabalık görünürse de yakına gelindiğinde yapılarının yaklaşık üçte birinin harabe ve köhne olduğu görülür. Kasabanın bugünkü önemi ise yörenin pazarı olmasından kaynaklanmaktadır.
Burada buğday, arpa ve tiftik gibi çevre ürünlerinin ticareti yapılmaktadır. Kasaba bir müdürün makamıdır ve Hüdâvendigar (Bursa) eyaletine bağlıdır. Kanuni Sultan Süleyman zamanından kalma eski bir hamam ve cami ile yarı harabe olmuş han ve yeni kışla binası hariç, tüm evler kerpiç yapılardır. Yine de sütbeyaz badanalarıyla görünüşleri hoştur. Kasabanın her köşesinde eski çağın kalıntılarına rastlanır. Yeni askeri binanın temel atma işleminde de birçok sütun8 parçası, yazıtlar ve eski çağa ait çeşitli kalıntılar bulunmuştur. Bir Osmanlı Albayı bunları bana anlattı. O arada bıyık altından gülüşüyle de bu buluntuların hemen imha edilmesini emrettiğini de söyledi. Bunun gerçekten öyle olduğunu biz de gördük ama, bir nöbetçi asker kalıntıları daha fazla incelememize mani oldu. Eski çağın Nacolea sı herhalde şimdiki Seyitgazi kasabasının olduğu yerdeydi. Helenizm, Roma ve Bizans dönemine ait şehir, öyle görülüyor ki 3-4 metre yüksekliğindeki yıkıntıların altında olsa gerek. Yan deresinin doğu yönünde bulunan dik ve kayalıklı yamacın tepelerinde de harabeler olduğunu duyduk. Batı yamaçlar daha az diktir ve yüksekliğinin yarısında külliye yer alır. Onun arkasında bir tepe daha yükselir. Bu tepede ve etrafındaki yamaçlarda Nacolea'nın eski nekropolü (mezarlık) uzanır. Yıkıntılar çok sayıda yazıt, sütun parçaları ve süslemelerle doludur.
Kasabanın güneyindeki yan derenin sonunda da alçak ama dik bir tepe daha vardır. A.D. Mordtmann burayı Akropolis [tepedeki şehir] olarak adlandırmıştır. Yerliler ise ona kale demektedirler. Seyyid Battal Gazi destanında adı geçen Kale-i Masîhijje'nin yeri burasıdır. Yapılacak kazılarda eski Nacolea'nın ve onun Akropol'ün boyutları saptanabilir. Ama altın arayan birçok yerli defineci şimdiden her yeri gelişigüzel kazmaktadır. Evliya Çelebi ünlü seyahatnamesinde tekkede 200 kadar müridin yaşadığını, Seyitgazi'nin o dönemde 76 köyü olduğunu, bir nahiye merkezi olan kasabada ise 150 ev ile bir cami, hamam ve küçük bir çarşının bulunduğunu bildirmektedir. Evliya şimdilerde olmayan ikinci bir handan da söz etmektedir. Orayı şu sözlerle anlatır: Derenin aşağı kısmında özel çatısı olan büyük bir han vardır. Bağdat fatihi IV. Murat'ın silahdaşı ve arkadaşı Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır. Tahminimize göre daha sonraki yıllarda yangınlar, hastalıklar şehrin kaderi haline elmiş ve en azından Seyitgazi ikinci bir kez hızla yüksek ko-numundan aşağılara kaymıştır.” 1800 yılında Seyitgazi'ye gelen Leakeki (ondan önce de 1736'da Otter gelmiştir) kitabının 21. sayfasında şöyle yazmaktadır. "Seyitgazi yoksul ve köhne bir köydür. Ama yine de Türk tarihi süreci de dahil önceki dönemlerde önemli bir yer olmanın özelliklerini taşımaktadır." 11/12 Eylül 1813 tarihinde buradan geçen Kinneir de aynı yargıya varmaktadır.4 1893 yılında Seyitgazi'ye gelen Radet de kasabadaki kervansarayın kalıntılarına bakarak buranın Selçuklular döneminde büyük ve bayındır bir yer olduğunu düşünür ve Seyitgazi'nin 300 evlik harap biryer olduğunu belirterek "Burası Allah'ın gazabına uğramış bir yer" diye yazar. Cuinet de 19.yüzyılın sonlarında "Seyitgazi Eskişehir kazasının tek nahiyesidir" der.5 İlk belediye örgütü ise 1917'de kurulmuştur. Kurtuluş Savaşı'na özel taburu ile katılan Seyitgazi, Yunan işgalinde kısmî hasar görmüştür. 1 Eylül 1922'de Türk ordusunun gelişiyle acılı günler sona ermiş, Seyitgazi de Cumhuriyet Türkiye'sine ilçe merkezi olarak katılmıştır.
 SEYİTGAZİ İLÇE TARİH VE COĞRAFYA
 Tarihi Yapısı : İlçemiz çok eski bir yerleşim merkezidir. İlk yerleşim M.Ö.3500’ de başladığı yapılan araştırmalardan anlaşılmaktadır. Tarihteki asıl belirgin yeri M.Ö.800-600’lerde başlar.Bizanslarla İslam Orduları arasında savaşlara sahne olmuş Seyitgazi 1531 yılında 15.000 Nüfuslu bucak merkezi iken çeşitli idari değişikliklerden sonra 1922 yılında İlçe olmuştur. Coğrafi Yapısı : Eskişehir İline 43 km. mesafedeki İlçemizin yüzölçümü 1502 km2, Deniz seviyesinden yüksekliği 1040 m.’ dir. Eskişehir İline 43 km. mesafedeki İlçemizin yüzölçümü 1502 km2, Deniz seviyesinden yüksekliği 1040 m.’ dir.Coğrafi olarak tepelik dalgalı düzlükler ve orta yükseklikte olan topraktan oluşmuştur.Seydisuyu en önemli ırmağıdır.Karasal iklim hüküm sürmektedir.Batısı Türkmen dağlarıyla çevrilmiştir.Coğrafi oluşumuyla birlikte önemli maden yatakları oluşmuştur.Topraklarının ancak bir bölümü kullanılabilmektedir.Zira büyük bir bölümünü ormanlar ve tepelikler oluşturmaktadır.Özellikle dağlık alanlarda büyük çam ormanları mevcuttur.Yönek deresinde Kunduzlar barajı bulunmaktadır.Bu baraj yakınında suni bir göl oluşturmuştur.
SEYİTGAZİ TARİHİ MEKANLAR
 SEYİTGAZİ GEZİ REHBERİ
Yazılıkaya Frig Vadisi Dağlık Frigya Bölgesi içinde kalan Yazılıkaya Frig Vadisi, bugün Seyitgazi ve Han İlçeleri sınırları içindedir. Vadi, Arkeolojik Sit alanı ve egzotik görünümlü tüm çevresi ile Doğal Sit Alanı olarak tescil edilerek koruma altına alınmıştır. Yazılıkaya Frig Vadisi, Prehistorik Çağlardan günümüze kadar iskan görmüştür. Arkeolojik çalışmalar ve tarihi kaynaklar, tarihin çok eskilere, Paleolitik Çağ' a değin uzandığını ortaya koymaktadır. Vadi M.Ö. 3 binde Erken Tunç çağı yerleşimi, M.Ö. 2 binde Hitit yerleşimi görmüştür, M.Ö. 8 inci yüzyıldan sonra Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu,Osmanlı çağlarına ait anıtsal eserler günümüze kadar ulaşmıştır Antik Yazılıkaya Kenti Bölgemizde önemli yapıtları olan Frigler, dini merkez olarak Antik Yazılıkaya Kentini seçmişlerdir. Yazılıkaya, Eskişehir İli, Han İlçesi, Yazılıkaya Köyündedir. Kayalık bir platform üzerinde olup, Erken Tunç Çağlarında yerleşim görmüştür. Antik şehirde, Hitit Kültürüne ait kendi stilleri ile yaptıkları kaya kabartmaları ele geçmiştir. Hititlerden sonra bir Frig kenti olarak gelişen Yazılıkaya' da, Frig Kültürüne ait kale duvarları, yerleşim yerleri, kaya kabartmaları, kaya anıtları, su sarnıçları, sunak yerleri, karlıklar, kaya mezarları, basamaklı anıtlar, nişler, antik yollar, tabiat şartlarından etkilenmişlerse de günümüze ulaşabilmişlerdir. Yoğun Frig yazıtlarını bu bölgede görmekteyiz. Roma ve Bizans Çağlarında Frig yapıtları, dini amaçlarla genelde tahrip edilmiş, kaya barınakları ve kaya mezarları ilave edilmiştir. Dünya Kültürel ve Doğal Mirası listesine dahil edilmek üzere aday gösterilmesi uygun görülen Yazılıkaya Örenyerinin Dünyada eşi ve benzeri yoktur. Frig Kaya Anıtları (Açık Hava Tapınakları) Tanrıçalarının çıplak yarlarda olduğuna inanan Frigler; Tapınak cephesi biçiminde işledikleri kayalar önünde dinsel törenlerini yaparlardı. Yazılıkaya (Midas Anıtı) Antik Yazılıkaya Platformunun kuzeydoğu yamacında, 17.00 m. yüksekliğinde ve 16.50 m. genişliğinde, doğuya bakan anıt üzerinde yazılar olması nedeniyle "Yazılıkaya" olarak isimlendirilmiştir, Frig Kralı Midas' a dayandırılarak "Midas Anıtı" da denmektedir. Antik şehir ismini bu anıttan almıştır. M. Ö. 6. yy. ilk çeyreğine tarihlenmektedir. Frig Kaya Anıtlarının en görkemlisi, bölgenin ve dünyanın önemli, ünik yapılarındandır. Üzerindeki çatlakları ile yıkılma tehlikesi arz eden anıtı kurtarabilmek için bilimsel inceleme ve araştırma yapılmaktadır. Bitmemiş Anıt Antik Yazılıkaya Platformunun batı yamacında, Yazılıkaya Anıtının yaklaşık 200 m güneybatısında yer almaktadır. Tamamlanmayarak yarım bırakıldığından arkeolojide "Bitmemiş Anıt" olarak adlandırılır. Tamamlanmamış olması bize Frig Kaya Anıtlarının yapımındaki çalışma metotlarını anlamamızı sağlar. Böylelikle anıtların oluşturulan doğal terasta, iskele kurulmadan yapıldıklarını düşünebiliyoruz. Anıtın batıya bakması ayrı bir özellik arz eder. Frig Kaya Anıtlarının özünü teşkil eden niş, bitirilmemiş olmasından dolayı, anıt yüzeyine işlenmemişse de anıtın sol alt kısmına işlenmiştir. Frizinde lotus - palmet motifi bulunmaktadır. . Bitkisel Motifli Anıt (Sümbüllü Anıt - Damalı Anıt) Antik Yazılıkaya Platformunun doğu yamacında yeralan bu anıtsal niş, stilize bitkisel motifli akroterinden dolayı Arkeolojide Hyacinth Anıtı olarak adlandırılır. Anıtsal niş içinde dama motifleriyle dikkati çeker, diğer anıtlardan ayrıcalıklı olarak, üçgen alınlık altında sadece niş olmasıyla sanki niş'in Friglerce ne denli kutsal olduğunu vurgulamak ister. Küçük Yazılıkaya (Arezastis) Anıtı Yazılıkaya Köyünün 2 km. kuzeyinde, Yazılıkaya - Çukurca yolunun 100 m. batısındadır. Anıtın üst cephesindeki Frigçe yazıtlardan dolayı Arezastis Anıtı olarak da bilinir. Frig Kaya Anıtlarının tüm özelliklerini taşıyan bu anıt, tam olarak bitirilmemiştir. Tanrıça Kybele' nin Frigleri gözlediği inancıyla ufak da olsa anıt yüzeyine, muhakkak bir niş yapılmıştır. Bahşeyiş Anıtı (Bahşeyiş - Bahşiş Anıtı) Seyitgazi İlçesi, Kırka Bucağı, Gökbahçe Köyünün hemen yanında ,Kurtkoca Deresi ağzında bulunmaktadır. Üç boyutlu olan Anıt; Frig Kaya Anıtlarının genel özelliklerini taşıması yanında, kapı nişinin ortasında bulunan oyuğun, arkada üçgen alınlığın üstünden aşağı inen bir oyuk ile birleşmesi, "Sıvı Sunak", "Kült Anıtı" olduğunu anlamamıza yardım eder. Frigler bu anıtı yapmakla; "Kybele" in kendilerine bahşettiği nimetleri tekrar Kybele'ye sunarak, şükran duygularını dile getirmek istemiş olabilirler. Anıtsal Frig Kaya Mezarlığı Antik Yazılıkaya Kentinde, platformun kuzeybatı yamacında, 1970'de tespit edilen Anıtsal Frig Kaya Mezarı, Frig ahşap mimarisini en güzel şekilde temsil etmektedir .Frig mimarisinin iç yapısının en ince detayına kadar işlenmiş olan bu kaya mezarı anakayaya yekpare oyulmuştur, girişi kuzeydendir, yastıklı iki klinesi vardır. 1990 ve 1998'de Eskişehir Müze Müdürlüğünce restore edilmiştir. Gerdekkaya Mezar Anıtı Bölge halkının "Kızlar Manastırı" olarak adlandırdığı bu anıt, Seyitgazi, Çukurca Köyünün 500 m. kadar batısındadır. Grek mimarisi içinde Dor Mimari stilinde, iki sütunlu bir tapınak cephesi biçiminde, volkanik tüf kayalığa oyularak, yekpare bir şekilde işlenmiş arcosoliumlu iki mezar odalı anıtsal bir kaya mezarıdır. Dor mimarisinin en ince detayları kayaya işlenmiştir. Hellenistik Çağ'a tarihlenen anıtın üçgen alınlığının altında triglif-metop sıraları bulunmaktadır. 1991 yılında Eskişehir Arkeoloji Müzesi tarafından restore edilmiştir. Hamamkaya Seyitgazi İlçesi, Çukurca Köyündedir. Mezar kapı nişi altında zor seçilen küçük kabartma figürler vardır. Ancak anıt tahribat görmüştür. Aslanlı Mabet Seyitgazi İlçesi, Kümbet Köyü içerisindedir. Frizinde aslanlar olduğu için Aslanlı Mabet olarak bilinir. Mezar odasında "solon" kelimesi okunduğundan "Solon Mezarı" denilmektedir. Dış cephe ve iç mezar odası tahribata uğramıştır. Frizinde; ortada krater (vazo) ve iki yanında karşılıklı birer aslan figürü kabartma olarak betimlenmiştir. Tepe ve yan akroterleri stilize bitki motifli olup, üçgen çatıyı kaplamaktadır. Giriş tahrip olduğundan, iki yanda bulunan kabartma figürler belirlenememektedir. Hellenistik Çağa ait olmalıdır. Büyükyayla (Seyircek) Nekropolü Kırka - Afyon Karayolu üzerinde Büyükyayla Köyü' nde, ormanlık alanda, Roma ve Bizans çağlarına tarihlenen, anakayaya oyulmuş oda ve büyük lahit tipi mezarlar bulunmaktadır. Frig Kaleleri Kaya yüzeyine tapınak cephesi biçiminde işlenen kaya anıtları ve kaya anıt mezarları yanında, askeri soylular sınıfının yaşadığı, kayalıklar üzerine kurulmuş, tahkimli Frig kaleleri bölgemizde yoğunluk kazanmaktadır. Genellikle bölgeye hakim tepelere kurulan Frig Kalelerinde, örülmüş sur duvarları yanında, doğal kayaya oyulmuş mazgal delikli sur duvarları, kale girişleri, gizli merdivenler önemli geçitler, dinsel amaçlı anıtsal nişler, kaya mezarları, anıtsal basamaklar, kaya anıtları, kaya rölyefleri, sunaklar, sosyal amaçlı sarnıçlar, karlıklar, ahşap mimari izleri ile Frig kaya işçiliğinin bütün detaylarını görebilmekteyiz. Ufak çaptaki kaleler ise haberleşme kuleleri olarak kullanılmış olmalıdır. Frig Kaleleri, Hellenistik, Roma ve Bizans Çağlarında, orijinal kullanımları yanında, zamanının kültürünü yansıtan değişik tipte kaya mezarları, kaya anıtları ve kaya barınakları ile kayaya oyulmuş irili ufaklı kiliselerin yapılması ile değişikliklere uğramışlardır. Buna rağmen Frig kaya işçiliğinin detaylarını Frig kalelerinde gözleyebiliriz. Seyitgazi, Çukurca Köyünde; Doğanlı Kale, Çukurca-Yazılıkaya arasında sıralanan, Antik Yazılıkaya' nın kuzeyinde bulunan: Akpara Kale, Gökgöz Kale, Pişmiş Kale, Kocabaş Kale, Seyitgazi Kümbet Köyünde: Kümbet Vadisi, Kümbet Asar Kale ve Berberini Kaya Kilisesi, Körestan Nekropolü, Delik Kaya, Seyitgazi Yapıldak Köyünde:Yapıldak Kale ve İnli Yayla, Seyitgazi Göcenoluk Köyünde: Zahran Yeraltı Şehri ile Eskişehir Merkez Gökçekısık Köyü Gökçekısık Kale, Han İlçesi Akhisar Köyünde; Akhisar Kale, Dübecik Kale, Sivrihisar Zey Köyü' nde Zeykale, Merkez Uluçayır Köyü' nde Keskaya önemli Frig Kale ve yerleşimlerindendir. Han Antik Kenti İl Merkezinin güneydoğusundadır. Çifteler İlçesi üzerinden ve tamamı asfalt olan yoldan 104 km., Seyitgazi İlçesi üzerinden 72 km.dir. İlçe Merkezinde 1992 yılında Eskişehir Müzesi tarafından kazı ve araştırma yapılmıştır. Han yeraltı yerleşimi: Doğal kayalıklarda, yeraltına oyularak yapılmıştır. Yeraltına yapılan kat kat mekanlar ile mekanları birbirine bağlayan koridorlar, en alt seviyede, kuzeyden gelen bir temiz su kanalına bağlanmaktadır. Yapılan araştırmalarda, bugünkü ilçe merkezinde, kayalıklara oyularak yapılmış gömü ve benzeri mekanların yerleri saptanmıştır. Yeraltı şehrinin yakınındaki mezar odası 1992 yılında Eskişehir Müzesi tarafından temizlenmiştir. Gömü odasının girişi güneydoğudandır. Yeraltına oyularak yapılmış üç odadan oluşmaktadır. Odalarda arcosoliumlu sandukalar bulunmaktadır. Oda duvarının özellikle üst seviyesinde ve tavanda rozet, baklava dilimi, fiyonk, yaprak ve fırıldak motifleri bulunmaktadır. Bu bölgede bilinen tek örnektir. Ayrıca ilçe merkezinde kolosal gömü taşları bulunmaktadır. Seyitgazi Kervansarayı ( Eski Han ) Seyitgazi İlçe Merkezi, Derebenek Mahallesindedir. 1635 yılında Erivan Seferine giderken, IV.Murat tarafından yaptırılmıştır. Dikdörtgen planda, kargir olarak inşa edilmiştir. Tamiratlar nedeniyle orijinal görünümünü kaybetmiştir. Develik Han Seyitgazi İlçe Merkezi ,Derebenek Mahallesindedir. Seyit Battal Gazi Külliyesinin yaklaşık 150 m. güneyinde yer almaktadır. Kareye yakın dikdörtgen planda, kargir olarak inşa edilmiştir. Selçuklu Dönemi mimari özellikleri taşıyan Han harabe halindedir. Bugünkü haliyle sadece dış duvarlar görülebilmektedir. Selçuklu Hamamı Seyitgazi İlçe Merkezi, İkiçeşme Mahallesindedir. Selçuklular Devresinde; 1207-1208 yıllarında Ümmühan Hatun tarafından yaptırılmış, Cumhuriyet Döneminde restore edilmiştir. Bugünkü görünümüyle; kesme taş malzemeden, kubbeli, kubbe kasnağı dıştan çokgendir. Sücaattin Hamamı Seyitgazi İlçe Merkezine 7 km. uzaklıkta Arslanbeyli Köyündedir. 1515 yılında Osmanlılar devrinde yapılmıştır. Bir sıra taş, bir sıra tuğla malzemeden, dikdörtgen planlı, üzeri tuğla kubbe örtülüdür. Giriş kapısı kuzeybatı tarafta, yuvarlak kemerli, tuğla örgülüdür. Soğukluk, sıcaklık, külhan bölmeleri ihtiva eder. Hamam harap durumdadır. Gavur Hamamı Seyitgazi İlçe Merkezindedir. Bizanslılardan kalmıştır. Metruktur. Uyuz Hamamı Seyitgazi İlçe Merkezine 15 km. toprak yolla bağlı Aşağısöğüt Çiftliği Karaağıl Mevkiindedir. Kükürtlü suyu bulunan hamam harap vaziyettedir. Alpanos Hamamı Seyitgazi İlçe Merkezine 15 km. asfalt yolla bağlı Sarayören Köyündedir. Bizanslılardan kalmadır. Haraptır. Çırçır Çeşmesi Seyitgazi İlçe Merkezi, Çarşı içindedir. Osmanlı Dönemine aittir. Menimhane ( Ulupınar ) Çeşmesi Seyitgazi İlçe Merkezi, Çarşı içindedir. Osmanlı Dönemine aittir. Santabaris Antik Kenti Bugün antik şehir üzerinde Seyitgazi İlçesine bağlı Bardakçı Köyü yerleşmesi vardır. Güneye inen antik yol üzerindedir. Roma çağında kurulmuş olup, Bizans çağında da önemini muhafaza etmiş piskoposluk merkezi olmuştur. Daha sonra önemini kaybetmiştir. Fethiye Örenyeri Seyitgazi İlçesi, Kırka Bucağına bağlı Fethiye Köyü sınırları içindedir. Fethiye Köyünden Büyükyayla Köyüne giden toprak yolun sağ tarafında, Örenlik Mevkiindedir. Fethiye Köyüne 2,5 km. kadar uzaklıkta olup, güneybatısındadır. Özellikle Roma ve Bizans Çağına ait kaya mezarları ile bir kiliseye ait kalıntılar mevcuttur. Midaion / Karahöyük Midaion/Karahöyük Eskişehir İlinin 30 km doğusunda ve ünlü Phryg kralı Midas adına kurulmuş, oldukça büyük ve iyi korunmuş bir höyüktür. Alpu ovasına hakim bir alanda kurulan höyük Tunç Çağından Bizans Çağına kadar kesintisiz yerleşim görmüştür. Yerleşim alanı höyüğün eteklerinde yaklaşık 500 m. Çapında bir alana yayılmakta ve kuzey doğu eteklerinde nekdopolle son bulmaktadır. Anadolu Üniversitesi Rektörlüğü'nün maddi ve manevi destekleri ile Doç.Dr.A.Nejat Bilgen başkanlığında 18.06.2004-12.07.2004 tarihleri arasında Karahöyük(Midaion) yüzey araştırması yapılmıştır. Çalışmalar sırasında höyükte kaçak kazı çukurları tespit edilmiştir. Bu çukurların en büyüğünün höyüğün doğu eteklerinde ve höyüğün yanındaki türbenin batısında yer aldığı görülmüştür. Buradaki kaçak çukurda Roma Dönemine ait bir yapının mimari elemanların dağıtıldığı görülmüştür. Höyükte ve çevresinde daha önceki yıllarda yapılan kaçak kazılar sırasında çıkarılan eserlerden; Rama dönemine ait Asklepios Heykeli olarak da tanınan Erkek Portresi Heykeli, iki adet Asklepios heykelciği, steller ve sikkeler Eskişehir Arkeoloji Müzesinde, grifon röliefli ortostat ise Antalya Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir. Phryg kralı Midas adına kurulmuş bir şehir olarak bilinen Midaion/Karahöyük, Eskişehir ilinin en büyük ve ünlü höyüklerinden biridir. Roma ve Bizans döneminde de yazılı belgelere göre bölgenin en büyük yerleşimi olan Midaion'a yerli ve yabancı bilim adamları ve üniversiteler de ilgi göstermektedirler Pessinus Arkeolojik Siti Pessinus Antik Kenti, Eskişehir İli, Sivrihisar İlçesi, Ballıhisar Köyü yerleşimi altındadır. Antik Pessinus kenti, antik Kral Yolu üzerinde olup, ticareti yanında Kybele ve Attis için yapılan ayinleri ile de ün salmıştır. Pessinus, çok eski çağlardan beri Kybele Kültünün en önemli merkezidir. Ana Tanrıça Kybele'nin başında kuleye benzer yüksek bir taç vardır; Bu taç, onun, kentlerin ve tarımsal ürünlerin tek egemeni sayıldığının simgesidir. Aynı zamanda genç kızların da koruyucusudur.
 Kybele kültünün Frig Krallığının ilk zamanlarına, çok masraflı bir ilk tapınağın yapılmasını hatta şehrin kuruluşunu Frig Kralı Midas'a bağlayan geleneğe rağmen, şehrin kuruluşu daha eski çağlara dayanır. Söz konusu tapınak etrafında bir baş rahip tarafından yönetilen bir "Rahip Prensliği" gelişmiştir. M.Ö.205'ten itibaren I. Attalos'la Pessinus baş rahibinin arasında dostluk bağları kurulmuştur. Sibil kehanetinden sonra M.Ö.205/4 yıllarında Roma'yı Annibal'dan kurtarmak için Palatin'deki zafer tapınağına konulmak üzere Kybele'nin heykelini almak üzere bir
Roma heyeti Bergama kralı aracılığı ile Pessinus'a gelmiştir. Helenistik Çağda(M.Ö.3.asırda) Grek hakimiyeti altına giren Pessinus şehrinin yapı ve planları Yunan anlayışına göre düzenlenir. Mabet tamamen onarılır. Meclis binası, stoa, yollar, kanal ve tiyatro kurulur. Pessinus, M.Ö.25 tarihinde Augustus zamanında Roma hakimiyeti altına girerek, şehir bu çağda çok gelişir ve büyür. Şehrin içinden geçmekte olan su kanalı mermerlerle
onarılarak iki yanı heykellerle süslü muhteşem bir duruma getirilir. Hatta şehrin iç kısmandaki kanal tamamen mermer döşenerek içine merdivenlerle girilen bir havuz havasına bürünür. Şehir kendi adına para basma imtiyazına sahip olur. Mahalli Kybele dini inanç ve ayinlerine saygı daha da artar. Bizans Çağında şehir çok bakımsız kalır. Yeni bir şey yapılmaktan ziyade, eski yapılar sökülerek basit iskan malzemesi olarak kullanılır. Şahane sanat eserleri kırılarak temellerde yapı malzemesi olarak kullanılır. M.S. 800 yıllarından sonra ise şehir bütün vasıflarını kaybeder. Bundan faydalanan Jüstinianapolis (Sivrihisar) üstünlüğü ele alır.
Antik Pessinus Kenti'nde ilk kazılar 1967-1973 yılları arasında Prof.Dr,Pierre Lambrechts başkanlığında Belçika Gent Üniversitesi tarafından gerçekleşmiştir. Ara verilen arkeolojik araştırma ve kazılara, 1983 yılından bu yana Prof Dr. John Devreker başkanlığında devam edilmektedir. Kazıdan çıkan buluntuların taşınabilir olanları Eskişehir Arkeoloji Müzesinde, büyük buluntular, mimari parçalar da Pessinus Depo ve Açık Hava Teşhirinde yer almaktadır.