ÜYE GİRİŞİ ÜYE OLMAK İÇİN ALTTAKİ LİNK İ TIKLA

HAN

ESKİŞEHİR İLİ HAN İLÇESİ
HAN İLÇE TANITIM
han
eskişehir han
han eskişehir
han resimler
han fotoğraflar
han manzaralar
han görüntüler
han haber
han harita
han video
han spor
han firigler
han tarihi eserler
han turizm
han ulaşım
han iklim
han otel
han yurt
han pansiyon
han konaklama
han konut
han emlak
han daire
han lojman
han satılık
han kiralık
han toki
han arsa
han iş
han sağlık
han hastahanesi
han devlet hastahanesi
han kaymakamlık
han belediye
han emniyet
han nüfus
han meb
han eğitim
han okul
han kurs
han lisesi
han ekonomi
han sanayi
han ticaret
han tarım
han dağları
han akarsuları
han derneği
han doğa
han gezi
han tatil
han ova
han kültür
han sanat
han tarih
han coğrafya
han turist
han öğretmen
han doktor
han
HAN İLÇE TANITIM
Han İlçesi son otuzsekiz yıla kadar Afyon İli’ne bağlı bir yerleşim yeri olarak kalmıştır. Han’ı Osmanlı döneminde bazen bir ilçe, bazen bir köy, bazen de bir karye veya sadece bir menzil olarak bilinir. İlçe Merkez Belediyesi 1967 yılında kurulmuş olup,Han 1967-1990 yılları arası Belde 20 Mayıs 1990 yılında İlçe olmuştur. İlçemiz Eskişehir'in küçük ilçelerinden olup dört merkez mahalle ve onbir köy muhtarlığından oluşmaktadır. İlçemizde Adalet ve Savunma Bakanlığı dışındaki Bakanlıkların teşkilatları mevcuttur. İlçe oluncaya kadar Han ve köylerinden başta İstanbul ve Eskişehir’e olmak üzere yoğun bir göç olayı yaşanmıştır. Bu sebeptendir ki Han’ın nüfusunun büyük bir çoğunluğu İstanbul ve Eskişehir İllerindedir. Biri ilçe merkezinde diğerleri Eskişehir, İstanbul olmak üzere toplam üç ilçemiz tanıtımı amacıyla kurulmuş derneğimiz vardır. İlçemiz futbol takımı Eskişehir I. Amatör Kümede mücadele etmektedir.
 HAN İLÇE TARİH
 Kanuni Sultan Süleyman devrine ait h.937, M.1530 tarihli, 438 no.lu Mühimme Defterinde Han, Han-Barçın mea Oynaş Kazası olarak geçiyor ve 119 tane köyünün bulunduğu kaydediliyor. Sınırları ise bu günkü Emirdağ’ın tamamı, İscehisar’ın kuzey kısımları, Bayat’ın tamamı, Sivrihisar’ın bir kısmı, Haymana’nın bir kısmını içine alıyor.
Hatta Sultandağı’na bağlı Çaykışla’nın, maliye müdevver defterinde Han’a bağlı olduğu kaydediliyor. 16.yüzyıl sonlarında henüz Hüsrev Paşa manzumesi yapılmamıştır. 1597 yılı sonbaharında İstanbul’dan Halep’e giden İngiliz John Sanderson, Bozüyük - Eskişehir - Seyitgazi - Baya - Bolvadin’den geçerek Akşehir’e varmıştır. Diğer bir yol güzergâhında ise aynı seyyah, Seyitgazi-Bayat arasında tek menzil olarak Bardakçı’yı göstermektedir. Han Köyü’nden başka bir adla da olsa bahsetmemektedir. Bu da Han Köyü’ndeki menzil manzumesinin henüz 16.yüzyıl sonlarında olmadığını göstermektedir. 1618 yılında Konya’dan Akşehir üzerinden Istanbul’a dönen Polonya Ermenilerinden Simeon, Afyon Karahisar’ından Beypazarı’na oradan Sarılar’a varır, yoluna İzmit istikametinde devam eder. Böylece seyyahın Bayat - Hanköyü - Seyitgazi - Eskişehir yolunu kullanmadigi anlaşilir. Bundan da Bayat - Seyitgazi arasında henüz bir menzil olmadığı, bu yüzden seyyahın bu yolu tercih etmediği kanısı doğar. IV. Murat zamanında Hüsrev Paşa tarafından yaptırılan Kervansarayın aslında, bir Selçuklu Kervansarayı olduğu belirtilmektedir. Bu olasılık oldukça akla yatkındır.
 Çünkü Hüsrev Paşa'nın Han'a bir kervansaray yaptırmadığını, daha önce mevcut olan kervansarayı yeniden onrdığını tahmin ediyoruz. Bu kervansarayın da tabii ki bir Selçuklu kervansarayı olması gerekir. Çünkü bu tip kervansarayları Selçuklular yol güzergahları boyunca çok sayıda yaptırmışlardır. a) Yine Hüsrev Pşa Camiinin, Hüsrev Paşa Camii değil de Rüstem Paşa Camii olduğu konusunda bilgiler mevcuttur. Böylece bunun da bir Selçuklu camisi olduğu söylenmektedir. Yine edindiğimiz bilgiler ışığında bunun da doğru olma olasılığı çok fazladır. Çünkü, Hüsrev Paşa'nın bu camiyi kilise kalıntısı üzerine inşa ettiğine dair bilgi ve belgeler açık değildir. Eski bir Selçuklu camisini onarmış olması mümkündür. Zaten caminin kubbe şekli de Osmanlı'dan ziyade bir Selçuklu eserini hatırlatmaktadır. Hüsrev Paşa zamanında çeşmeler de yapıldığından bahsedilmektedir.
 Ancak, korumaya alınan Meydan Çeşmesi'nin işleniş tarzı bir Selçuklu eseri olduğunu ortaya koymaktadır. Kitabesinde de zaten çeşmenin yapılış tarihi ile ilgili bir bilgi bulunmamaktadır. Kitabe sadece tamir edildiğine dair bilgiler vermektedir. Yeraltı şehrindeki bazı süslemelerin Selçuklu tarzı süslemeler olduğu belrtilmektedir. Zaten Roma döneminin ilk devirlerinde (Hıristiyanlığın doğduğu senelerde) bu tür bir süslemenin varlığı akla yatkın gelmiyor. Naima tarihi ve diğer Osmanlı kaynaklarında Eskişehir, Osmanlı çağında
Doğu Seferleri yolu üzerindeki menzillerden biridir. 17.yüzyıl başlarında bu seferler sırsında, Eskişehir ve yöresinin adına sık rastlıyoruz. İlçemizdeki Osmanlı dönemi ile ilgili ilk önemli bilgilere, IV.Murad (1523-1540) döneminde rastlıyoruz. Naima h. 1048’de (=1638) Sultan IV.Murad’ın Bağdat Seferi’ni anlatırken, uğranılan menziller arasında burası da sayılmakta ve değerli bilgiler verilmektedir: "........ andan Seyyid Battal Gazi merkadi ziyaret olunup andan Çamlıbel’de Kızılkilise nâm mevzide Hüsrev Paşa etdiği han ki elân Yenihan demekle ma’ruf olan kasaba-i nev-bünyana nüzül olundu.
 Muharremin yirmibirinci günü idi. Silahdar Paşa kethüdasi Çifterlü Osman Aga ki Hüsrev Paşa Hani’nı tamir etmiş idi. Padişah, vezir-i azâma ziyafet edip pişkeşler çekip huzur-i şehriyaride arz-ı vücud edip nazar-ı iltifat ile mamur oldu. ....." denildikten sonra Bolvadin istikametinde yola devam edilmektedir. O halde Bizans devrinde iskân edilmiş bir yer olan Hanköyü’nde bir düzlükte büyük bir kilisenin bulunduğu ve bu kiliseye Türk devrinde 17.yüzyıla kadar Naima’nın ifadesine göre Kızılkilise denildiği, Bardakçı’dan sonra geçilen yerin Çamlıbel olduğu öğrenilmektedir. Bu kilise Sadrazam Hüsrev Paşa tarafından 1631 yılına doğru cami olarak yeni baştan yapılmaya başlanmış ve etrafına da bir hamam ile bir kervansaray yapılmıştır. Ayrıca su getirilmiş ve çeşmeler yapılmış, böylece bu ıssız yer şenlendirilmiş, bu gibi menzil külliyelerinin çoğunda olduğu gibi bir köyün kurulmasıyla hayat kazanmıştır. Bu köyün adı da Yenihan olmuştur. Son dönemlere kadar tarih kayıtlarında Han için Hüsrev Paşa Hanı kayıtlarına rastlanmıyor. Hüsrev Paşadan önce de Han için içinde "Han" olan isimler kullanılmıştır. Hüsrev Paşa’dan önce de Han’da hanlar vardı. O devirlerde ismi Han-ı Barçın olarak geçer. Hüsrev Paşa buradaki hanı yeniden ve daha muazzam bir şekilde yaptırır.
 Aynı şekilde bu bölgede Barçın adıyla anılan üç yerleşim yeri vardır. Tarih kayıtlarında bu yerler bu adlarla anılırlar. Bu Barçınlar Nevai Barçın (Kemerkaya), Barçın (Bayat) ve Han-ı Barçın (Han)’dır. Barçın ipek böcekçiliği ile uğraşan topluluklara verilen bir addır. Demek ki zamanında bölgemizde ipek böcekçiliği ile uğraşılar yoğun olmuştur ki, yerleşim yerleri için bu adlar kullanılmıştır. Evliya Çelebi Karahisar-ı Sahib’i (Afyon) anlatırken; "Şehrin asil adi Karahisar’dır. Başka Karahisar’lardan ayırmak için Karahisar-ı Sahib)demişlerdir. Zira Selçuklu vezirlerinden Sâhib Ata, burayı imar etmiştir. Karahisar merkez, Sandıklı, Sincanlı, Şühut, Cüle, Barcınlar (2 kaza), Kıramık, Çay kazaları (9 kaza), bu sancağa bağlıdır. I.Murad devrinde Osmanlılara geçmiştir." demektedir. Burada adı geçen iki Barcın kazasından biri bu günkü Han, diğeri de bu günkü Bayat’tır. Çelebi devamla; "19 tüccar hanından Çifterlu Osman Paşa (Ağa), Kapan, Abdullah Efendi, Hacı Üveys, Çatalbaş Paşa, Acem hanları çok büyüktür" der. Burada sözü edilen Çifterlu Osman Paşa, IV.Murad döneminde ilçemize adını veren paşadır. Bu duruma göre ıssız olan bu bölgeye 1631 yılından itibaren bir köy kurulmuştur ancak, bu köy halkının bu günkü Hanlıların ataları olduguna dair elimizde hiçbir kanıt yoktur. O devirde bu günkü Han’a (yani Yenihan) yerleştirilenlerin kimler olduguna dair bilgileri XVIII.yüzyılda Osmanlı Iskân Siyaseti belgelerinde bulabiliyoruz. Konar-göçerler, genellikle
 Osmanli Devleti’nin kabul ettiği merkeziyetçi idare tarzına aykırı olarak; "Yörük, konar göçer taifedir, karada ikameleri yoktur." hükmüyle tarif edilmişlerdir. XVIII.yüzyil tarihçilerinden Kâtip Çelebi, 1624-1635 tarihleri arasinda dolaştigi Osmanli ülkelerinin çoğunun harap olduğunu beyan eder. Osmanlı bu şekildeki ıssız yerleri tekrar canlandırma teşebbüslerine girişmiştir. Bozulus Türkmenlerinden olup Aydın civarında sakin olan Mihmadlu, Aksudlu ve Gaffarlu cemaatleri Bolvadin yakınlarındaki Karacaören köyüne, diger Mihmadlu cemaatinin yüz haneden fazla bir kısmı Ayne-ekreli ve Otan adlı köylere, Kermih, Çökelek ve Kuşdoganlu cemaatleri 200 kadar haneleriyle Seyitgazi ile Eskişehir arasında Dudcu-Paşa mezari yakınında iskân olunmuşlardi. Ancak 1701 yılında yapılan bu iskân çalışmalarında, Dudcu-Paşa mezarı yakınında iskân edilecek cemaatlerin, bölgede bulunan harap ve sahipsiz on köye yerleştirilmeleri yerine, emirlere aykırı olarak Sultanönü sancağının Karacaşehir kazasına bağlı Yukarı Karı-Pazarı, Akpınar, Taşlı ve Albaguz mezrasındaki Kaba-Fakı adlı mamur köylere iskân edilmeleri, mezkur köyler halkının şikayetlerine sebep olmuş, 1702 yılında Eskişehir sancağı mutasarrıfına ve kadılara gönderilen emirle, adı geçen cemaatlarin mezkur on harap köye yerleştirilmeleri emredilmiştir. Karahisar-i Sahip (Afyon) sancağında Yazıcılar (Yazicili) kazasında, Sivrihisar’da sakin konar-göçer Boz-Ulus Türkmenlerinden Karayağı cemaatı,
 kendilerinin de istekleriyle Karahisar-ı Sahip sancağında Sivrihisar’a yakın bir mahalde bulunan Çandar Köprüsü civarındaki Ali Tan, Zabdalı ,Ömer Hacı ve Haztar adlı harabe köylere 1709 yılında verilen bir emr-i şerifle iskân olunmuşlardır. Aydın Livasında, Anamuslu, İncili Süleyman Kedhüda, Perakendegân-ı Aydın, Çıkrık Tüccarlısu, Tancılu (veya Kancılu olabilir), Dokuz-Kedhüda cemaatleri ile Keçilü Karamanlu mahalleleri ahalisi yerleşmişlerdi. Bunlardan İfraz-ı Zülkadriye Türkmenlerinden olan Dokuz-Kedhüda cemaati Hüsrev Paşa Hanı’nda sakindiler. O halde Hüsrev Paşa’nın Yenihan’ında iskân ettiği cemaat bu cemaat olmalıdır. Fakat, 1729 yılında Karahisar-ı Sahip sancağında Barçın (Han) kazasında ikamet eden 400 haneden fazla bir hane cezalandırılmak amacıyla sürgün edilmişlerdir. (Bak.ATA.vs.Nu:221.S.185.Not.1) O halde bu günkü Hanlılar’ın tamamının Dokuz-Kedhüda cemaatinden olmaları mümkün değildir. Kâtip Çelebi "Cihan-nüma" da Eskişehir’i anlatırken Seyitgazi hakkında şu bilgileri verir ve bu arada ilçemizin adı da geçer. "Bu kasabadan şark Seydi Gazi, şimal Göynük, garp Sögüt, dahi garp ve cenup Inönü, Seydi Gazi sahra üzre Eskişehir ile Bardaklu ve Yenihan (Han) arasında bir kasaba-i mamuredir......." İstanbul’da Topkapı Sarayı’nda Bağdat Köşkü el yazmaları arasında bulunan 2855 no.lu bir mecmuada (eski no.405) Sultan IV.Murad’ın h.1044 Şevvali ile 1045 Recebi arasında (=1635) yapılan
 Revan Seferi menzilleri anlatılırken yolu Hanköyü’nden geçtiği anlaşılmaktadır. 29 Şevvalde Seyitgazi’ye gelen ordu, ertesi gün buradan ".... azim nisan yağmurları ........ " altında, taşlık bir yoldan ilerleyerek 4.5 saatte Bardakçı’ya buradan da ertesi gün " .......dağlarda azim sis ve bataklıklarda balçıktan usret çekerek, 5 saatte Çifterlu’ya varmıştır. 2-3 Zilkade gecesini Çifterlu’da geçiren ordu. 3 Zilkade günü " ...... kuru soğuktan elem çekerek, 4.5 saatte Bayat’a oradan da 8 saatte Bolvadin’e varmıştır. Bu menziller bu gün bir harita üzerinde takip edildiğinde, Seyitgazi-Bardakçı mesafesine eşit olan Bardakçı-Çifterlu mesafesi, Çifterlu denilen yer için Han İlçesi’nin bulunduğu yeri vermektedir. Bu günkü Çifteler ise çok güneydoğuda kaldığından, Çifterlu ile aynı yer olmasına imkân yoktur. Hanın yapılmasından önce, hatta yapıldıktan sonra bir müddet, bu yer Çifterlu (veya Çifteli) olarak adlandırılmış ancak, o sıralarda 1632 yılında Tokat’ta idam edilen Hüsrev Paşa’nın hatırası birkaç yıl içinde unutulduktan sonra adı, imar ettiği menzile Hüsrev Paşa Hanı olarak verilmiştir. İbrani dilinde yazılmış ve İngilizce ve Türkçe’ye çevrilmiş olan "1641-1642’de bir Karayit’in Türkiye Seyahatnamesi" adlı eserde, yazarı Samuel Ben David Yemşel, üç arkadaşı ile birlikte Kırım’dan yola çıkarak hac amacıyla Kudüs’e gidiş gelişlerinde geçtigi yerler hakkinda bilgi verir.
Bolvadin’den Bayat’a gelen yolcular, buradan Hüsrev Paşa Hani’na geçerler. "Evvelki günlerde olduğu gibi o gün de, iki menzillik yol aldık ve yüksek dağlar geçtik. Cuma günü akşama doğru saat birde önce Yenihan’a (Han) geldik. 1629 yılında inşa edilen han vezirin adı ile anılır. Hüsrev Paşa tarafından inşa edilmiş olan bu şehirde Cumartesini geçirdik. Kervan, Bayat kasabasında kaldı. Rabbanitelerin eşyaları da atların sahipleriyle beraber orada kaldı." J. Otter, 1734’de Hüsrev Paşa Hani’nda gecelemiş ise de buradaki eserlere dair bir şey yazmaz. 1730-40 yıllarında buraya ugrayan Richard Pockoke, ..... büyük bir köy olan Shroff-Pasha-Kane’nin sadece bu garip imlâ ile adını verir. Seyyah, Bolvadin’den gelmiş ve Han Köyü üzerinden Seyid Gazi (Saide-Gazeli)’ye geçmiştir. Istanbul’un muhtelif kütüphanelerinde el yazma halinde nüshaları bulunan, Hacı Ahmed Paşa’nın h.1160 (=1747) tarihinde İran’a yaptığı elçilik seyahatinin yol hatıralarında da (topk.s.-Hazine, 1635; Süleymaniye-Esad Ef. 2091; Fatih-Millet, 819; Üniver, 369, 887, 2538) Bilecik, Söğüt, İnönü, Eskişehir, Seyitgazi’den geçilerek Hüsrev Paşa Hanı’na varılır, buradan da Bayat, İshaklı üzerinden Akşehir’e doğru gidildiği anlatılır. Yani artık menzilin adı Hüsrev Paşa Hanı olarak yerleşmiştir. Hüsrev Paşa manzumesi dışında bu devirlerden kalma fazla bir eser bulunmamaktadır. Pek çok eser tahrip olmuş veya kaçırılmıştır. Üç dört tane mezar taşı bulabildik. Bunlardan birisi cami avlusunda hazirede bulunan,
 uzunlamasına bir kenarı noksan bir mezar taşıdır. Bu taş; " .....sabıka Hüsrev Paşa k....... (noksan) ...... el-hâc Ömer Ağa. 15 Zilhicce 1167" tarihli mezar taşıdır. Bu taşın diıer yarısına rastlanmamıştır. İkinci taş ise mezarlık dışında kaldığı için asıl yerinden sökülerek, mezarlık içine atılan ve zayi olmaması için tarafımdan alınarak Hükümet Konağı avlusunda muhafaza edilen, beyaz mermere işlenmiş bir mezar taşıdır. Bu taşın ayak taşı da mevcuttur. Bu taşın tarikat ehli bir kişye ait olduğu düşünülmektedir. Taşın yazıtında, "El-Hac Mustafa ruhu için el fatiha 1168" ibaresi açıkça okunmaktadır. Henüz okunmamış bir Osmanlı mezar taşı parçasında da 1278 tarihi okunmaktadır. İngiliz albayı M. Leake ve arkadaşları 27 Ocak 1800'de Seyitgazi'den çıkarak, 7 saat ötdeki Chosrew Pascha Chan'ına giderken, çam ormanlarından geçerler ve Pişmişkale (Yazılıkaya) ile bu civardaki mağara halinde işlenmiş mezar odaları ile hayli meşgul olurlar. Doğanlı adındaki bir köyden geçerek Hüsrev Paşa Hanı'na varırlar. Anadolu'da uzun geziler yapan William Francis Ainsworth da Seyyid Gazi'den 1839 yılının 10 Kasım günü, Bardak Chili Keuy (=Bardakçılı) dediği bir köyden geçerek Hüsrev Paşa Köyü'ne varır. İki köy arasındaki arazi çam ormanları ile kaplıdır. O sırada köy ..200 kadar evden ibarettir. Büyük bir Hıristiyan kilisesi bir minare ilavesi ile cami haline getirilmiştir. Ainsworth ve arkadaşları köyde menzil hanının perişan bir odasında gecelerler. Ertesi gün, hep ormanlar arasından geçerek, Bayat üzerinden Bolvadin'e doğru giderler. Bu seyyahlar buradaki eserler hakkında bir not yazmazlar.
 Anadolu'nun eski eserleri hakkında çok değerli resimler meydana getiren Leon, Comte de Laborde nitekim ormanların tahribi ile yapılan Hüsrev Paşa Köyü'nü harap bir yığın olarak anar ve albümünde kasabanın değil, o civardaki bir ormanın resmini verir. 1842'de buraları dolaşan W. Hamilton ise, Emirdağı'ndan Elhan Köyü'ne varır, buradan Gömek Köyü'nden Bayat'a geçer. Burada iki büyük kervansaray görür. Bayat'dan bir yol Hüsrev Paşa Hanı'na (Kozru Pacha Khan) beş saatte ulaşılmasını temin etmektedir. Osmanlı tarihi boyunca bir ana yol güzergâhı üzerinde bulunan Han, bu durumunu 19. yüzyıl sonlarına kadar korumuştur. Nitekim 1861'de basılan bir seyahat rehberinde yol güneyden yukarı doğru anlatılarak Kırk İn'den sonra Bayad'dan (Bayat) geçmekte ve Afyon Karahisarı'na 12 saatlik uzaklıkta olan Hüsrev Paşa Hanı'na (Khorev Pacha Khan) varılmaktadır. O devirde burası yeşil bir havza teşkil etmektedir ve burada beş ayrı istikametten gelen yollar birleşmektedir. Rehber buradan sonra Pişmişkale, Yazılıkaya ve Kümbet'e geçer. Daha sonraları 1878'de basılan bir rehberde ise ters istikametten gelindiğine göre güzergâh üzerindeki yerler anlatıldıktan sonra Afyon-Karahisarı'nın bir kazası olan ve yalnız yaz aylarında oturulan Kosrev Pasha Khany denilen bu yerden iki cümle ile bahsedilir. Sadece Han sınırları içerisinde, Hititlerden başlayıp Bizans döneminin sonuna kadar olan evrede yedi tanesi, o zamanın şehri niteliğinde,
olmak üzere 20-30 antik yerleşim yeri ve yine % 90’ı bu devrede olmak üzere binlerce antik kalıntı tespit ettim. Bu tespitlere toprağın 0 ile 2 m. derinliğinde olan ve çıkarılmamış bulunan tarihî kalıntılar dahil değildir. Ne yazık ki, bu antik yerleşim yerlerinin % 88-90’ı ne Avrupalı gezginlerce ve ne de devletimizin ilgili birimlerince bilinmemektedir ve tescilleri yapılmamıştır. Bu bilinmeyenler ve tescil edilmeyenler arasında Avrupalı araştırmacıların yerini bu günkü Han olarak tespit ettikleri Roma dönemindeki Kakkabocome ile Kakkabas (Başara Köyü’nde olması muhtemel), Malya (Gökçeyayla Köyü), Aurtaum (Erten Mahallesi) ve ismini bilemediğimiz Alevkilise ve Karakuyu antik şehirleri de vardır. Bu şehirlerden sadece Midas City tescil edilmiştir. Bu ilgisizlik çok acıdır ve bu kültür varlıklarının bulunduğu alanlarda çok sayıda kaçak kazılara ve tarihî eser kaçakçılarının sık sık uğramasına vesile olmaktadır. İlçe hudutları içerisinde kaçak kazı izlerine sık rastlanmaktadır. Aynı Osmanlı döneminde olan ilgisizlik gibi, zamanımızdaki ilgisizlik bedeniyle de ilçemizden binlerce tarihî eser kaçırılmaktadır. Ne yazık ki, kaçırılan bu değerli eserlerin kimlerin avlusunu süslediğini veya hangi Avrupa müzesinde bulunduğunu tespit etme fırsatını kaçırmış durumdayız. Yine de ilçemiz hudutları içerisinde binlerce yıllık ve dönemini en iyi şekilde anlatan son derece değerli eserler mevcuttur. Tescilleri yapılmayan bu eserlerin hemen hemen hepsi tahrip edilme veya kaçırılma tehdidi altındadır.
 Birçok heykel ve stell bilinçsiz kişilerce yaralanmış veya kırılmıştır. Erten Hitit Höyüğünde bulunan Roma stelleri, Başara, Üççeşmeler, Alevkilise, Aurtaum, Malya ve Karakuyu antik şehirlerinde bulunan heykeller, steller ve daha birçok tarihî kalıntı, birçok kişi tarafından yerlerinden taşınmış, değişik köylere götürülmüş, mezar, avlu ve bina duvarlarında kullanılmıştır. Birçok eser de ya yerinde veya başka yere taşınarak tahrip edilmiştir. Midas Antik Kenti dışındaki diğer antik şehirler, genelde küçük düzlüklere kurulmuştur. Bu şehirlerin bulunduğu alanlar bu gün genelde şahıslar tarafından sahiplenilmiş ve tarla yapılmıştır. Bu tarlaların işlenmesi sırasında daha yüzeyde bulunan çok sayıda tarihî eser, tarım aletlerine takılarak çıkmaktadır. Tarihî eser konusunda bilinçsiz olan vatandaşımız bu eserlerin kıymetini bilmediğinden, çıkan mermer heykeller kırılmakta, içinde altın aranmaktadır. Aslında, bu eserlerin altından daha kıymetli olduğunu senelerdir halka anlatma çabası içindeyiz. Ancak bunda fazla bir yol kat etmiş değiliz. Toprak altında halâ binlerce eserin bulunduğunu sandığımız ilçemizde bu kalan son eserleri korumak için halkı daha fazla bilinçlendirmek ve bu eserlerin insanlığın ortak malı olduğunu anlatmak ve ele geçirilen eserin resmi makamlara bildirilmesini temin etmekle mükellefiz. Son derece çok tarihi zenginliği olan ilçede, tarihi eserleri korumak ve dünya insanının gözü önüne sermek için ilçede, bir açık hava ve kapalı müzeye ihtiyaç vardır.
Tarihi zenginliği anlatmak için yüzeysel de olsa yazmaya başladığımız bu tanıtım kitabının sonunda görülecektir ki, ilçemizde kurulacak bir Arkeoloji Yüksek Okulu için en azından ortalama 4-5 yüz yıl yetecek kadar malzeme vardır. İlgili kurumların bu konu üzerinde durmaları hem Han İlçesi’nin geleceğini temin edecek, hem de bu okulun yerinde yapacağı çalışmalar ile dünya tarihinin bilinmeyen büyük bir kısmının yazılmasına vesile olacaktır. Hitit döneminden başlayıp Bizans döneminin sonuna kadar olan sürede ekonomik zenginliği, gerek yoğun orman varlığı ve gerekse iklim şartlarının elverişliliği nedeni ile bölgemiz birçok medeniyetin göz koyduğu bir bölge olmuştur. Bilhassa Romalılar döneminde bu bölgeye "Phrygia Salutaris" yani "Sağlıklı Phrygia" adı verilmiş ve her üç-dört kilometrede bir köy veya şehir kurulmuştur, yoğun bir yerleşime sahne olmuştur. Yine komşu ilçelerimizi de dikkate alırsak tarihin belirli dönemlerine ait yerleşim yerlerine sık rastlıyoruz. Komşu ilçe Seyitgazi sınırları içerisinde Nakoleia, Santabaris, Meros ile ismini bilmediğimiz Büyükyayla, Çörez Yaylası, Zehran Deresi, Çürüttüm, İnni gibi bölgemize yakın önemli antik yerleşimler vardır. Komşu ilçeler Çifteler (Caborkion), Bayat (Etsya) adıyla bilinen şehirlerdir. Türklerin Anadolu’ya girmeye başlamasıyla bölgemizdeki bu yoğun Roma-Bizans yerleşim yerleri yavaş yavaş terkedilmiş ve yerine yeni yerleşimler olmamıştır. Bu durumda bu yerleşim yerlerinin çoğu kaderlerine terkedilmiş, yıkılmaya bırakılmıştır. Bilhassa Selçuklular döneminde hemen hemen boş kalan bölgemiz,
 Han hudutlarının dikkate alırsak önemsiz Selçuklu izlerine rastlarsak da, Osmanlılar döneminin ancak ortalarında bu günkü Han’ın bulunduğu yerde esaslı bir yerleşim görmüştür. Bütün bilim adamları ve araştırmacıların birleştiği bir husus, Anadolu’nun, Avrupa ile Asya arasında bir köprü görevini üstlendiği ve bir medeniyetler ülkesi olduğudur. Bizdeki ilgisizliğe rağmen Anadolu, çok erken yıllardan beri Avrupalı gezginlerin dikkatini çekmiş ve bu ilgi XIX.yüzyılın başlarına kadar sürmüştür. Gerek Osmanlı ve gerekse günümüzdeki tarihe ve tarihi kültür varlıklarına olan ilgisizlik, Anadolu’nun nadide eserlerinin birçok Avrupa müzesini süslemesine vesile olmuştur. Daha yakın tarihlere kadar Han İlçesi ve çevresinden çıkarılan eşsiz eserler kahve köşelerinde, sahipsiz kalmış ve eser kaçakçılarının eline geçmiştir. Han halkı bu eserlerin kıymetini bilememiştir. Han hudutları içerisindeki çok yoğun olan kültür varlıkları bu güne kadar tespit edilememiş, tescilleri yapılamamış ve bu nedenle de gerek kişilerin kasti ve gerekse kaçakçıların kazılarıyla tahrip olmuşlardır. Han ilçesine en yakın ve en eski yerleşim izine Erken Kalkolitik Çağda rastlıyoruz. Bu çağda (5700-5459) en erken evreden başlayarak kültürel yönden güney ve doğudan çok, kuzeydeki Balkan kültürleriyle ilişkiler geliştiren bu bölgede dönemin sonlarına doğru tarihlendirilebilecek bir yerleşim merkezi Eskişehir yakınlarında ve Porsuk Çayı vadisindeki Orman Fidanlığı adlı yamaç yerleşmesidir.
 İlk Tunç Çağında Anadolu kültürleri, kuzey batıdan gelen göçler sonunda Geç Kalkolitik Çağda ortaya çıkan kültürlerin bir gelişimini oluşturur. İlk Tunç I.dönemi kültür bölgelerinin başında, tüm kuzeybatı Anadolu’yu ve Trakya’nın güney kıyılarını etkisi altına alan almış I.Troia kültürü gelmektedir. Bu dönemde ölüler genellikle iri küpler içinde armağanları ile birlikte ve bacaklar (hoker) durumda gömülmüşlerdir. Bölgemizde Afyon yakınlarındaki Kusura’da, Troia ile çeşitlenebilen aynı döneme eşit mezarlıklar bulunmaktadır. Afyon’un Bayat İlçesi’ne bağlı ve Han’dan ayrılarak yeni bir köy kurmuş olan Mallıca Köyü’nde bulunan antik yerleşim yerlerinde, küpler içinde (hoker-bacaklar karına çekili) durumda iskeletlerin çıktığını bir tanıdığım ifade etmiştir. Ancak, ilçemize 15 km. kadar bir mesafede olmasına rağmen burada bir inceleme yapma fırsatı bulamadım. Afyon Müze yetkilileriyle de bir bağlantı ve görüşme fırsatım olmadı. Eğer bu anlatılanlar doğru ise bölgemizde de İlk Tunç I.dönemin başlarında yerleşimler olmuştur. İlk Tunç II.döneminin kültür bölgelerinden biri de Eskişehir Ovasındaki Demirci Höyük yöresidir. Orta Anadolu kültürleriyle Güneydoğu Avrupa kültürleri arasında bir köprü görevi gören Demirci Höyük bu çağlarda 70 m. çapında, alçak bir teras duvarıyla kuşatılmış 15-20 kadar evden oluşan küçük bir köy durumundaydı. Üç odalı biri dışında tüm evler iki odalı olup içlerinde de birer fırınla ocağa yer verilmişti. Güneydoğu Avrupa ve Anadolu geleneklerinin kaynaştığı bu küçük köyde eski Avrupa izleri en açık biçimde pişmiş toprak kadın figürlerinde görülmektedir.
 İlk Tunç II.döneminde Orta Anadolu’da güçlü beylikler ortaya çıktı ve esaslı bir devletleşme sürecine girildi. Troia hazineleriyle çağdaş zengin mezar armağanları altın, gümüş, elektron, tunç ve demirdendir. En ilginçlerinin yanlışlıkla "Hitit Güneş Kursu" denen boğalı ve geyikli disklerin oluşturduğu bu eserler halkın sosyal ve dinsel inanışları konusunda bilgiler sağlar. Bu türde tunç ve değerli maden kalıntılarına bölgemizde Eskişehir yakınlarındaki Demirci Höyük’ün mezarlığında rastlanmıştır. Anadolu’da irili ufaklı bir takım beyliklerin ortaya çıktığı ve esaslı bir devletleşme sürecine girildiği bu dönem aynı zamanda bir gönenç ve zenginlik çağıdır.Her konuda gelişmelerin olduğu bu dönem Güney Anadolu’da 2300 yıllarında çıkan büyük bir yangın felaketiyle son bulmuştur. Eskişehir bölgesindeki Demirci Höyük’ün tamamiyle ıssızlaşması da bu felaketle ilgili olmalıdır. Orta Tunç Çağı’nın en önemli özelliklerinden biri, yazının ortaya çıkmış olmasıdır. Bu dönemde gereksinim duyulan maddelerin başında kalay geliyordu. Tunç silah, alet ve süs eşyalarının yapımı için gerek duyulan bu maden Anadolu’da fazla bulunmuyordu. Bu madenin teminini Asurlu tüccarlar üstlenmişti. Bu tüccarlar kalayın yanı sıra ince dokunmuş kumaşlar da getiriyorlardı. İlçemizde Kulapa Höyük’te elde edilen kalıntılardan buranın bir maden işleme yeri olduğunu ve bu devirlerde Hititler tarafından kullanıldığını biliyoruz. Anadolu’nun yazıyı tanımasına neden olan ve Asur Ticaret Kolonileri Çağı denen bu dönemde, İlk Tunç Çağı’nın ortalarından beri gelişen Orta Anadolu kültürü doruk noktasına ulaşmıştır.
Koloni Çağının son evresinde Orta Anadolu’da pek çok yerleşme yeri 1725 yıllarında çıkan bir yangınla son bulmuştur. Olasılıkla yerli beylerin bir iç hesaplaşması sonucu çıkan bu olaylardan sonra Hitit Devleti belirmeye başladı. Bu eseri hazırlamaya başlamadan önce Han hudutları dahilinde fazlaca bir Hitit kalıntısının olabileceğine ihtimal vermiyordum. Ancak, araştırmalar sonunda ilçemiz hudutları dahilinde de bir çok Hitit ve Geç Hitit kalıntısının bulunduğunu gördüm. Daha ilk dönemlerden itibaren Hititler Han topraklarının bulunduğu bölgeye de hakim olmuşlardır. Oldukça tahrip olmasına rağmen Hitit eserleri, hala varlığını korumaktadır. Yazılıkaya (Midas City), Hitit kalıntıları bakımından oldukça zengin sayılır. Tespiti yapılarak tescil edilen Hititlere ait Yazılıkaya,
Kulapa, Karaağaç ve Erten höyükleri dışında Hititler veya daha öncesine ait yerleşim yerleri bulunması ihtimali de vardır. Çünkü ilçe içerisinde daha birçok tarihi kalıntı yeri, yerleşim yeri henüz belli olmayan mezarlıklar, bir takım tespiti yapılmayan höyükler sayılamayacak kadar çoktur. Ancak, bunun için geniş bir araştırmaya ihtiyaç vardır. Bu tip antik yerleşim yerlerinin araştırılması, incelenmesi ve tespitlerinin yapılarak tescil edilmeleri yıllarca sürecek bir çalışmayı gerektirmektedir. Bu kadar geniş bir çalışmayı yapacak gücümüz, uzmanlığımız ve diğer imkânlarımız olmadığından bu işi yetkililerine bırakarak, yüzeysel araştırma ve notlarla ilçemizin zengin tarihi kültür varlığını duyurmaya çalışıyoruz.
 HAN İLÇE COĞRAFYA
 Han İlçesi son otuzsekiz yıla kadar Afyon İli’ne bağlı bir yerleşim yeri olarak kalmıştır. Han’ı Osmanlı döneminde bazen bir ilçe, bazen bir köy, bazen de bir karye veya sadece bir menzil olarak görürüz. Bu nedenle ilçemizi araştırırken hem Afyon hem de Eskişehir tarihleri ve mekânları bizi ilgilendirmiştir. Han İlçesi Eskişehir İl hudutlarının güney sınırında yer alır. Doğudan Eskişehir’in Çifteler, kuzey ve batıdan Seyitgazi, güneyden Afyon İli’nin Bayat ve İscehisar ilçeleriyle çevrilidir. Hüsrev Paşa Hanı Köyü 1963 yılında Afyon’un Emirdağ İlçesi’nden ayrılarak
Eskişehir’in Çifteler İlçesi’ne bağlanmıştır. 15.05.1967’de kasaba olmuş ve belediye teşkilatı kurulmuştur. 20.05.1990 tarihinde çıkarılan 3644 şayili kanunla tekrar ilçe olarak Han adini almıştır. İlk etapta 10 köy bağlanmış, daha sonra Gökçeyayla Köyünün bağlanmasıyla da on bir köyü olmuştur. İlçe dört mahalleden teşekkül eder. Merkezde Hacılar ve Hüsrev Paşa mahalleleri bulunup, ortalama 1245 ile 1270 m arasında değişen rakıma sahip, doğudan batıya doğru yükselen küçük bir plato görünümündedir.
 Rakımın yüksek oluşu nedeniyle ilçede kış mevsimi uzun sürmekte, kuzey rüzgârları etkili olmakta, yollarda buzlanmalar, bazen de sürgün nedeniyle kapanmalar görülmektedir. İlçeyi teşkil eden diğer iki mahalleden Erten Mahallesi 9, Tepe Mahallesi 10 km mesafede olup birer küçük köy niteliğindedirler. Erten Mahallesi küçük bir vadinin tabanına, Tepe mahallesi de küçük bir tepenin üzerine kurulmuştur. Ormanlar ilçenin güney, bati ve kuzeybatısında yer almaktadır.
Son 40 yıl içinde ormanlarda oldukça fazla tahribat yapılmış olmasına rağmen ilçenin %42’si ormanlıktır. Tarihte "Yeşil Vadi" olarak anılan ve dillere destan ormanları ile ün yapan ormanlar, insanlardan kaçarcasına uzağa çekilmeğe başlamışlardır. İlçe hudutları içindeki önemli dağlar genelde batıdan başlayarak kuzeye doğru sıralanırlar. Bunların büyük bir kısmı Küçük Türkmen Dağları’nın uzantısıdır.
 Bu dağların üzerindeki Ardıçlı Tekke(1499), Büyük Tepe(1657), Deveeriği Tepesi(1511), Akpara Kale(1402), Ağaçlı Kale(1424), Üçkayalar(1644), Göktepe(1780) en yüksek tepelerdir. İlçenin genelinde hayvancılığa elverişli önemli ve verimli yaylalar mevcuttur. Gölyaylası, Çukuryayla, Karakuyu, Samanlı, Akhisar, Gökçeyayla, Yazılıkaya yaylaları en önemli yaylalardandır. Bu yaylaların ortalama yükseklikleri 1200-1500 m arasındadır. İlçe, Çifteler ve Seyitgazi üzerinden Eskişehir’e, Yazılıkaya-Oynaş
 ve Gökçeyayla üzerinden Afyon’a, eski kervan yolundan Bayat’a bağlanmaktadır. Ayrıca Çifteler üzerinden Ankara ve Konya bağlantıları vardır. İlçenin imar palanı 1969 yılında yapılmıştır. İmar planı kasaba durumuna gör yapıldığı için arsalar oldukça büyüktür. İlçe olduktan sonra imar palanında bazı değişiklikler yapılmıştır ancak, belediyenin fen dairesi ve teknik elemanının bulunmayışı nedeniyle ve vatandaşa külfet getireceği düşüncesiyle bu güne kadar imar uygulaması yapılmamıştır. Bu da ilçenin geleceği için çok karışık durumlar yaratacak, düzeltilmesi oldukça zor olan yaralar açacaktır. Yerleşim sağlıksız ve düzensiz olacaktır. Böylece şehirleşme çarpıklaşacaktır. Yerleşim biriminin batı kısmının tamamına yakını eski yapıdır.
 Genelde duvarlar taş, az bir kısmı da ahşap arası dolgudur. Bu tip yapıların çoğu düz çatılı ve toprak örtülüdür. Böyle çatılara her yıl kış başlamadan önce çorak serilmek suretiyle takviye yapılır ve bu çorak "yuvak" denilen silindir taş silindirlerle bastırılarak sertleştirilir, yağış suyunun yapılardan içeriye sızması önlenir. Kar yağdığı zaman biriken karlar "sıyırgı" denilen araçlarla sıyrılarak, karlıklara aktarılır. Ahır ve samanlıklar ile bazı müştemilat ana binaya ya bitişik veya ana binanın altındadır. Eski tip yapıların sınırları arasında ortalama 1 m genişliğinde karlıklar bırakılmıştır. Yapılar daha ziyade mülki sınırlara yapılmıştır. Bu nedenle iki komşu arasındaki mesafeler çok az veya bitişiktir. Bu alanlarda sokaklar da dar ve girintili çıkıntılıdır. İlçenin bu eski yerleşim biriminin altında "Yer altı Şehri" bulunup, sit alanı olarak korumaya alınmıştır.
Yer altı şehri ile ilgili geniş bibi tarih bölümü içinde verilecektir. İlçe bu güne kadar devamlı dışarıya göç vermiştir. İş sahalarının bulunmayışı, arazinin dağlık ve verimsiz oluşu, göç olayını hızlandırmıştır. İlçedeki nüfusun iki katından fazla bir nüfus İstanbul ve Eskişehir’de ikamet etmektedir. Göç nedeniyle ilçedeki yerleşim yerlerindeki yapıların çoğu terkedilmiş ve yıkılmaya yüz tutmuş, bir kısmi da yıkıntı haline gelmiştir. İlçe olduktan sonra da önemli oranda bir dönüş olmamıştır. Bu nedenle de ilçede bir canlılık yaratılamamıştır. Hititlerden başlayıp günümüze kadar birçok medeniyetin gelip geçtiği ilçe hudutları içinde dünyaca ünlü "Midas City" de yer almaktadır. Bu köyümüzü her yıl binlerce yerli ve yabancı ziyaretçi ziyaret etmektedir.
Midas City ve çevresi Arkeolojik ve Doğal Sit alanı olarak korumaya alınmıştır. Son derece yoğun bir yerleşime sahne olan ilçemiz hudutları dahilinde altı tane Roma şehri vardır. Ancak bunlar henüz tanınmamaktadır. Tarihi kültür varlıklarının korumaya alınıp dünyaya tanıtılması amacı ile yapılacak çalışmalar neticesinde, hem turizm açısından hem de kültür varlıkları açısından koleksiyona nadide bir bölümün ekleneceğine eminim. 1.1. İklim Yapısı İlçede genelde yayla iklimi hakimdir. Yazlar serin, kışlar soğuk ve uzundur. Don olaylarına sık rastlanır. İlkbahar ve sonbahar aylarında yağmur şeklinde yağışlar görülür.
Bazen ilkbaharda geç, sonbaharda erken dönemlerde de kar yağışları olur. Ormanlar ilçe merkezinden uzaklaşmıştır. Bunun neticesinde de yaklaşık yüz yıl önceki iklim ve o günün sağlıklı havası bu gün artık görülmemektedir. Ormanların da tahribiyle düzenli yağmurlar kesilip, toprak tabakası yağan yağmuru tutmayınca verimli ve kaliteli taban suları daha derinlere çekilmişlerdir. 1.2. Bitki Örtüsü Bitki florası bakımından Han son derece zengindir. Bu konuda İlçe Tarım Müdürlüğü ile Eskişehir Anadolu Üniversitesi küçük bir araştırma yapmış ve bol miktarda örnek toplamıştır. Ancak bu çalışma biraz yavaş ilerlemektedir. Şimdiye kadar bu çalışma ile ilgili bir netice belirtilmemiştir. İlçe genelinde ormanlar çam ve meşe korulukları biçimindedir.
Yok edilmiş orman alanlarında çalılık ve fundalıklar mevcuttur. Ancak bu çalılık ve fundalıklar da fazlaca tahrip edilmektedir. Bazı bölgelerde tahripten arda kalan tek tük, bazı kesimlerde de toplu halde ardıç alanlarına rastlanır. Son senelere kadar meşe de oldukçe hızlı ve kaçak kesimle yok edilmekte idi. Ancak son on yıl içinde gerek kaymakamlığımızın ve gerekse orman teşkilatının sıkı denetimleri ile meşe kesiminin de önüne geçilmiş ve ilçenin her kesiminde yeni meşelik alanları oluşmaya başlamıştır.
 Eskiden bol olan kavak dikimi son senelerde yok denecek kadar azalmıştır. Ormanlık alanlarda bol bulunan kuşburnu ağaççıkları yabani halde yetişmektedir. İlçenin hemen her kesiminde görülen kuşburnu, ehlileştirilmek ve bahçe haline getirilmek suretiyle ekonomik yönden gelir elde edilebilir. Yine ormanlık bölgelerde bol miktarda bulunan yabani ahlat ağaçları da son senelerde tükenmeye yüz tutmuştur. Kesimi serbest olan bu ağacı vatandaşlar yakacak olarak kullanmak üzere kestiklerinden soyu tükenmek üzeredir. Bu ağaçların da korunmaya alınmasında fayda vardır. Ormanlarda erik, alıç ve az miktarda da fındık ağaçlarına rastlanır
HAN İLÇE EKONOMİ
 İlçemiz, Türkiye’deki ilçeler içinde fakirlik sınırında olan on ilçe arasında yer almaktadır. Yeni Yüzyıl Gazetesi’nin 14 Kasım 1996 günkü sayısında yayınlanan DİE’nün raporunda, ülke genelindeki dengesiz milli gelir dağılımı bir kez daha gözler önüne serilmiştir. DİE tarafından ortaya konulan ve ilçelerin ülke ekonomisine katkısını gösteren tablo, bilinenin aksine Doğu ve Güneydoğu Anadolu kadar Karadeniz ve Orta Anadolu’daki yerleşim merkezlerinin de fakirlik sınırında olduğunu göstermektedir. Az gelişmişlik listesinde ilk on sırayı alan ilçelerin ekonomiye toplam katkıları 1 trilyon 665 milyar lira olmuştur. Bingöl Yayla dere ve Yedisu, Erzincan Otlukbeli, Giresun Çamoluk, Konya Yalihöyük, Rize Hemşin, Eskişehir Han; Tokat Başçiftlik ve Afyon Kizilören’in toplam üretimi İstanbul’un Şişli İlçesi’nin 100’de birini ancak bulmaktadır. Fakirlik sınırında olan Han ilçe yapılmıştır.
 Ancak Han’ın gelecekteki durumunun ne olacağı belli değildir. İlçe yapılan bir yerin ilçeliği taşıyıp taşıyamayacağı dikkate alınmalıdır. Han’ı ilçe yapmak Han’ı kurtaramamıştır. Bir kere Han’da Han için faydalı olabilecek müteşebbis yoktur. Bütün genç nüfus ilçe dışındadır. İlçede kalan nüfus orta yaşın üzerindedir. Bunların çoğu da iş yapma kapasitesini yitirmişlerdir. Bir çoğu dışarıda, diğer illerde çalışan çocuklarının eline bakmaktadırlar. Onların göndereceği üçbeş kuruş ile geçinmektedirler İlçenin arazisi dardır, kıraçtır, taşlıktır, verimsizdir. Böyle olunca da arazinin büyük bir kısmı ekim dışı kalmaktadır. Ekilen, nispeten verimli olan çok küçük bir alandaki arazi ise herkesin elinde yoktur. Bu kesimden az bir kimse yararlanabilmektedir. İlçe hayvancılığa elverişlidir ancak, yukarıda belirttiğim gibi yaşlı kesim bu işi başaramamaktadır. Anlaşılacağı üzere çiftçilik ve hayvancılık konularında vatandaşın bir ilerleme kaydetmesi mümkün görülmemektedir. İlçe belediyesi de aynı oranda fakirdir. Öyle zamanlar olmuştur ki memurun maaşını verememiştir. Böyle bir belediyenin ilçe için yatırım yapması, iş sahası açması, işsizliğe çare olması imkânsızdır. Belediye bu nedenle asli görevleri olan altyapı hizmetlerini, imar uygulamalarını ve benzeri işleri yapamamaktadır, kendi yağı ile kavrulamamaktadır. Devlet yardımları ise ancak memur maaşına yetmektedir.
 Belediyenin birkaç işyerinden geliri bir memurun maaşının yarısını bile karşılayamamaktadır. İlçe ana yollardan uzak, sapa, gelişmeye kapalı bir köşede kalmıştır. Han, artık Roma-Bizans-Selçuklu-Osmanlı dönemlerindeki o şaşaalı devrini çok gerilerde bırakmıştır. Han, artık tarihteki o beş ayrı istikametten gelen antik yolların birleştiği yer değildir. Bu kavşak yolların artık adı bile unutulmuştur. Türkiye’nin en az gelişmiş, fakirlik sınırında olan Han İlçesi’nin geleceği ne olacaktır? Han bir ilçe olarak ilçeliğin gerektirdiği bir takım gelişmeleri yakalayamıyor. Han’ı bir köy veya kasaba olarak düşünemeyiz. Adı ilçe olmuş, köylükten, kasabalıktan çıkmıştır. Ancak vatandaş henüz ilçeliğe alışamadı. Anlaşılacağı üzere Han, ne bir köy, ne bir kasaba ne de bir ilçedir. Öyleyse Han’ın kurtarılması için çare nedir? Çareyi ilçe yapanlar düşünsün diyemeyiz. Madem ki ilçe yapılmıştır, gelişmesi, geliştirilmesi gerekir. Her şeyden önce çevre ilçelerle olan bağlantılarının yapılması, ilçeden komşu ilçelerin ulaşımının sağlanması gerekir. Gelişmeyi getirecek bir takım avantajların verilmesi gerekir.
Ne yazık ki Han hudutları içinde bir fabrika kurulacak ham madde tespiti yapılmamıştır. Bu bir dezavantajdır. Ama her halükârda bir takım projeler yapılmalıdır. Yoksa ilçeliği trilyonlara malolan bir köyü ilçe yapıp bir kenarda unutmak, kendi kaderine terketmek sadece devlete zarardan başka bir şey kazandırmaz. Han, Anadolu’da tarihi kültür varlıkları bakımından çok zengindir. Yaklaşık 5.500 yıllık bir tarihi geçmişi vardır. Hele Hititlerden başlayıp, Phrygler, Romalılar ve Bizanslılar dönemi kültür varlıkları son derece yoğundur. Romalılar döneminden kalma
altı adet tarihlerde adı geçen şehir kalıntıları vardır. Onbeş-yirminin üzerinde de köy tipi yerleşim yeri kalıntısı vardır. Bütün bu kalıntılar Han için bir zenginlik kaynağıdır. Öyleyse bu kalıntılardan istifade edilmelidir. Bu konuda Kültür Bakanlığı ve Turizm Bakanlığı yetkilileri işbirliği yaparak tanıtım kampanyası hazırlamalı, kazılar yapılarak değerli kalıntılar yeryüzüne çıkarılmalıdır. Han İlçesi’nin altındaki Yer altı Şehri açılarak Midas City’e gelen ziyaretçilerin burayı da ziyaret etmeleri sağlanmalıdır. Afyon ve Seyitgazi yolları açılarak bu bölgelerden gelen turistlerin Han’dan geçmeleri sağlanmalıdır.
Turistin konaklamasına, ihtiyaçlarını karşılamasına yardımcı tesisler yapılmalıdır. İlçeye gelecek hareketle belki de diğer illerde yaşayan Hanlılar geri dönerek yatırım yapma imkânı bulacaklardır. Bilhassa Roma ve Bizans dönemi şehir kalıntıları üzerinde çalışma gerekmektedir. 11. ve 12. yüzyıllar ilçemiz için önemlidir. Bu dönemler arkeolojik araştırmalarla ortaya çıkarılmalıdır. Hem bu suretle kaçak kazıların da önüne geçilecek, yeraltında bulunan o dönemin nadide eserlerinin kaçırılması önlenecektir. Bu tip bir çalışma köylerimizi de kapsayacağından, oralara da bir canlılık getirecektir. İlçe merkezinde, mücavir alanlarda ve köylerde bulunan güzel tarihi kalıntıların
büyük bir çoğunluğunun fotoğrafları tarafımdan alınmıştır. Ancak bu kâfi değildir. Bunun yetkililer eliyle listelenerek, arşivlenmesi gerekmektedir. Avlu duvarlarında bulunanlar derhal korumaya alınmalıdır. Bina duvarlarında bulunanlar ise geçici bir süre için bina sahiplerine zimmetlenmelidir. Taşınabilir küçük parçalar listelenerek bir merkezde toplanmalıdır. Bu suretle kaçakçılığın önü alınacaktır. Bütün bunların yapılabilmesi için Han’da bir kapalı ve açık müze teşkil edilmelidir. Böyle bir müze kurulursa binlerce eserin toplanacağına eminim.
HAN İLÇE ULAŞIM
 İlçemizin şehir merkezine olan uzaklığı ve ilçemizin nüfusunun az olmasından dolayı ilçe ulaşımı sıkıntılı bir durumdadır. İleçeye Eskişehir Merkezden direk otobüs seferleri bulunmmaktadır. Eskişehir terminalden Çifteler İlçesine giden her 30 dakikadaki otobüslerle Çifteler İlçesine oradanda gün içinde belli zamanlarda hareket eden Han Belediyesi Minibüsleriyle İlçemize Ulaşım sağlanmaktadır. Bunun yanısıra İstanbul Kartal İlçesindeki Han' lı vatandaşlarımızı Han ilçesine getirmek için her hafta sonu Kartal'dan otobüs kalkmaktadır
HAN İLÇE NÜFUS
Han’ın merkez nüfusu 2072, köyleri ile birlikte toplam nüfus 3706’dır. İlçe oluncaya kadar Han ve köylerinden başta İstanbul ve Eskişehir’e olmak üzere yoğun bir göç olayı yaşanmıştır. Aşağıdaki tabloda yerleşim yerleri ve nüfusları verilmiştir. Erten Mahallesi 155 Hacılar Mahallesi 944 Hüsrevpaşa Mahallesi 881 Tepe Mahallesi 92 Ağlarca Köyü 57 Akdere Köyü 136 Akhisar Köyü 61 Başara Köyü 62 Büyükkayı Köyü 474 Gökçekuyu Köyü 244 Gökçeyayla Köyü 147 İskankuyu Köyü 88 Hankaraağaç Köyü 199 Peçene Köyü 84 Yazılıkaya Köyü 82 TOPLAM 3706 MERKEZ 2072 KÖYLER 1634
 HAN İLÇE TURİZM
 HAN İLÇE TARİHİ MEKANLAR
 HAN İLÇE TARİHİ YERLER
 İLÇE TURİZMİ Han Antik Kenti HAN ANTİK KENTİ İl Merkezinin güneydoğusundadır. Çifteler İlçesi üzerinden ve tamamı asfalt olan yoldan 104 km ., Seyitgazi İlçesi üzerinden .dir. İlçe Merkezinde 1992 yılında Eskişehir Müzesi tarafından kazı ve araştırma yapılmıştır. Han yeraltı yerleşimi: Doğal kayalıklarda, yeraltına oyularak yapılmıştır. Yeraltına yapılan kat kat mekanlar ile mekanları birbirine bağlayan koridorlar, en alt seviyede, kuzeyden gelen bir temiz su kanalına bağlanmaktadır. Yapılan araştırmalarda, bugünkü ilçe merkezinde, kayalıklara oyularak yapılmış gömü ve benzeri mekanların yerleri saptanmıştır. Yeraltı şehrinin yakınındaki mezar odası 1992 yılında Eskişehir Müzesi tarafından temizlenmiştir. Gömü odasının girişi güneydoğudandır. Yeraltına oyularak yapılmış üç odadan oluşmaktadır. Odalarda arcosoliumlu sandukalar bulunmaktadır. Oda duvarının özellikle üst seviyesinde ve tavanda rozet, baklava dilimi, fiyonk, yaprak ve fırıldak motifleri bulunmaktadır. Bu bölgede bilinen tek örnektir. Ayrıca ilçe merkezinde kolosal gömü taşları bulunmaktadır. Antik Yazılıkaya Kenti ANTİK
YAZILIKAYA KENTİ
 Bölgemizde önemli yapıtları olan Frigler, dini merkez olarak Antik Yazılıkaya Kentini seçmişlerdir. Yazılıkaya, Eskişehir İli, Han İlçesi, Yazılıkaya Köyündedir. Kayalık bir platform üzerinde olup, Erken Tunç Çağlarında yerleşim görmüştür. Antik şehirde, Hitit Kültürüne ait kendi stilleri ile yaptıkları kaya kabartmaları ele geçmiştir. Hititlerden sonra bir Frig kenti olarak gelişen Yazılıkaya' da, Frig Kültürüne ait kale duvarları, yerleşim yerleri, kaya kabartmaları, kaya anıtları, su sarnıçları, sunak yerleri, karlıklar, kaya mezarları, basamaklı anıtlar, nişler, antik yollar, tabiat şartlarından etkilenmişlerse de günümüze ulaşabilmişlerdir. Yoğun Frig yazıtlarını bu bölgede görmekteyiz. Roma ve Bizans Çağlarında Frig yapıtları, dini amaçlarla genelde tahrip edilmiş, kaya barınakları ve kaya mezarları ilave edilmiştir. Dünya Kültürel ve Doğal Mirası listesine dahil edilmek üzere aday gösterilmesi uygun görülen Yazılıkaya Örenyerinin Dünyada eşi e benzeri yoktur. Yazılıkaya Frig Vadisi
 YAZILIKAYA FRİG VADİSİ
Dağlık Frigya Bölgesi içinde kalan Yazılıkaya Frig Vadisi, bugün Seyitgazi ve Han İlçeleri sınırları içindedir. Vadi, Arkeolojik Sit alanı ve egzotik görünümlü tüm çevresi ile Doğal Sit Alanı olarak tescil edilerek koruma altına alınmıştır. Yazılıkaya Frig Vadisi, Prehistorik Çağlardan günümüze kadar iskan görmüştür. Arkeolojik çalışmalar ve tarihi kaynaklar, tarihin çok eskilere, Paleolitik Çağ' a değin uzandığını ortaya koymaktadır. Vadi M.Ö. 3 binde Erken Tunç çağı yerleşimi, M.Ö. 2 binde Hitit yerleşimi görmüştür, M.Ö. 8 inci yüzyıldan sonra Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu,Osmanlı çağlarına ait anıtsal eserler günümüze kadar ulaşmıştır. Yazılıkaya (Midas Anıtı)
 YAZILIKAYA (MİDAS ANITI)
 Antik Yazılıkaya Platformunun kuzeydoğu yamacında,1700m. yüksekliğinde ve 16.50 m. genişliğinde, doğuya bakan anıt üzerinde yazılar olması nedeniyle "Yazılıkaya" olarak isimlendirilmiştir, Frig Kralı Midas' a dayandırılarak "Midas Anıtı" da denmektedir. Antik şehir ismini bu anıttan almıştır. M. Ö. 6. yy. ilk çeyreğine tarihlenmektedir. Frig Kaya Anıtlarının en görkemlisi, bölgenin ve dünyanın önemli, ünik yapılarındandır. Üzerindeki çatlakları ile yıkılma tehlikesi arz eden anıtı kurtarabilmek için bilimsel inceleme ve araştırma yapılmaktadır. HAN İLÇE KÖYLERİ Ağlarca Köyü Akhisar Köyü Akdere Köyü Başara Köyü Büyükkayı Köyü Gökçekuyu Köyü Gökçeyayla Köyü İskankuyu Köyü Hankaraağaç Köyü Peçene Köyü Yazılıkaya Köyü
http://organikersag.blogspot.com.tr/